Bilgilerin gelecek nesillere aktarılmasında yazının önemli bir unsur olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak aslına uygun ve güvenilir bir şekilde nakil için bilginin kayda geçirilmesinin tek başına yeterli olmadığı da bir başka gerçektir. Zira geçmişe ait herhangi bir bilginin sahihliği yazılı olup olmamasının ötesinde öncelikle onu nakledenlerin güvenilirliği ile ilgilidir. Nitekim nice yazılı bilgi ve belgenin sahte olduğu bilinmektedir. Bu sebeple araştırmamızda rivayetlerin güvenilirliğinde yazının fonksiyonu hususunu bir tarafa bırakıp başlangıçtan itibaren hadislerin yazılı nakli konusunu tarihî bir vakıa olarak incelemeyi amaçlamaktayız.
Hadislerin yazılı nakli konusunun kitabet, tedvin ve tasnif adlarıyla tanımlanan ve birbirini takip eden üç ayrı dönemi kapsadığı bilinmektedir. Bu dönemlerde hadislerin yazılı nakli hususundaki farklı söz ve tavırların doğru anlaşılabilmesi öncelikle Hz. Peygamber'in hadislerin yazılması konusundaki tutumunun ortaya konulmasını zaruri kılmaktadır. Zira Hz. Peygamber'den hadislerin yazılmasını hem yasaklayan hem de buna izin veren ve görünüşte birbiriyle çelişen hadisler nakledilmiştir.
Hz. Peygamber'in hadislerin yazılmasını yasakladığı, yazmak isteyen sahabilere izin vermediği ve yazarken gördüğü şahıslara engel olduğu yolundaki hadisler Ebû Musa el-Eşarî (ö. 42/662), Zeyd b. Sabit (ö. 45/665), Ebû Hüreyre (ö. 58/678), Abdullah b. Abbas (ö. 668/687), Abdullah b. Ömer (ö.f 73/693) ve Ebû Saîd el-Hudrî (ö. 74/693) olmak üzere altı ayrı sahabeden rivayet edilmiştir.
Bu rivayetler şöyledir:
Ebû Musa el-Eşarî Hz. Peygamber'in "İsrailoğulları bazı kitaplar yazıp sonra onlara uymaları sebebiyle Tevrat'ı terketmişlerdir." buyurduğunu rivayet etmiştir. Bu rivayette hadislerin yazılması doğrudan yasaklanmamışsa da, Allah'ın Kitabı'nın dışında yazılanların İsrailoğulları'nı Tevrat'tan uzaklaştırdığı gibi Kur'ân'dan başka yazılan metinlerin de Müslümanları ondan uzaklaştıracağına kıyas yoluyla işaret edilmektedir.
Kaynaklarda nakledildiğine göre Muaviye b. Ebû Süfyan, Zeyd b. Sabit'e sorduğu bir hadisi adamlarından birine yazdırmak istemişti. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit "Rasûlullah bize hadislerini yazmamamızı emretti." diyerek yazılanları imha etti. Bu rivayette Hz. Peygamber'in hadislerin yazılmasını yasakladığı açıkça ifade edilmektedir.
Ebû Hureyre'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hadis yazarken Rasûlullah yanımıza geldi ve 'yazdığınız nedir?' diye sordu. Bizim senden duyduğumuz hadisler şeklinde cevap verdik. Bunun üzerine Rasûlullah: 'Allah'ın Kitabı'ndan başka bir kitap mı istiyorsunuz? Sizden önceki milletleri Allah'ın Kitabı'nın yanında başka kitaplar da yazmaları saptırmıştır' buyurdu."
Sözü edilen rivayetin değişik tariklerinde Hz. Peygamber'in "Sadece Allah'ın Kitabı'nı yazın", "Hadisleri rivayet edin" buyurduğu ve Rasûlullah'ın uyarısı üzerine sahabenin yazdıklarını bir yerde toplayıp yaktıkları da söz konusu edilmektedir.
Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah minbere çıkarak: "Yazdığınızı duyduğum kitaplar nedir? Allah'ın Kitabı'ndan başka bir kitap mı istiyorsunuz? Kitab'ının terk edilişi sebebiyle Allah'ın bir gece ansızın ezberinizdeki ve yazılı olan âyetlerini yok etmesi yakındır..." buyurdu.
Ebû Said el-Hudrî'nin Hz. Peygamber'in hadislerin yazılmasını yasakladığını ifade eden iki rivayeti bulunmaktadır.
Hadislerin yazılmasını yasaklayan rivayetlerden Ebû Said el-Hudrî'nin naklettikleri hariç diğerleri delil olacak seviyede değildir. Bunlardan bir kısmı isnadı, Ebû Hureyre rivayeti ise hem sened hem metni açısından tenkit edilerek delil olamayacakları tespit edilmiştir. Ebû Said el-Hudrî'den rivayet edilen hadislerden birisinin merfu veya mevkuf olduğunda ihtilaf edilmişse de, her ikisinin de merfu olduğu ve delil olmalarını engelleyici bir durumun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu konudaki rivayetlerin uydurma olduğu iddiaları ise art niyet ve taassup sebebiyle ilmî olmaktan uzaktır.
Hadislerin yazılmasına izin verildiğini ifade eden rivayetleri, Hz. Peygamber'in bizzat yazdırması, hadisleri yazmak isteyenlere izin vermesi ve Rasûlullah'ın sağlığında ve vefatından sonra sahabilerin hadis yazmaları olmak üzere üç ayrı başlık altında incelemek mümkündür. Burada konuyla ilgili rivayetlere geçmeden önce amacımızın bütün rivayetleri bir araya getirmek olmadığına, bunlardan bir kısmını ele alıp diğerlerine işaret etmekle yetinileceğine işaret etmeliyiz.
Hz. Peygamber'in hadislerin yazılmasına izin verdiğine dair en önemli delillerden biri değişik vesilelerle bizzat kendisinin hadislerini yazdırmasıdır. Nitekim Rasûlullah; Bizans İmparatoru Herakletios, Mısır Hükümdarı Mukavkıs, Habeş Kralı Necaşî, İran Kisrası, Bahreyn Meliki Münzir b. Sâvâ el-Abdî, Gassân Emiri Haris b. Ebû Şemre, Umman melikleri Ceyfer b. Cülendî ile kardeşi Abd b. Cülendî, Gassân Meliki Cebele.b. Eyhem, Dûmatü'l-Cendel Meliki Uheydir b. Abdülmelik, Himyer Meliki Haris b. Abdükülâl, Yemâme Emiri Hevze.b. Ali el-Hanefî gibi devlet balkanı ve yöneticilerle resmî yazışma yapmış, Amr b. Hazm el-Ensârî (ö. 53/673), Muâz b. Cebel (ö. 98/639) gibi valilerine emirlerini yazılı olarak bildirmiş, Abdullah b. Cahş, Halid b. Velid gibi komutanlarına talimatnameler yazdırmış, Cüheyne, Has'am, Hades, Benî Züheyr b. Ukeyş, Hemdân heyeti gibi kabile ve heyetleri İslam'a davet etmiş veya İslam'ın temel prensiplerini yazılı olarak iletmiş, Hayber Yahudileri ve Necran Hıristiyanlarıyla yazışmalar yapmış, Sürâka b. Mâlik el-Müdlicî'ye (ö. 24/645) emanname vermiş, Müseylimetül-kezzâb'a cevap yazdırmış, Hudeybiye Antlaşması ile Medine anayasasını kaleme aldırmıştır.
Hz. Peygamber'den intikal eden bu yazılı metinlerin dışında O'nun hadislerini sahabeye bizzat yazdırmak istediğini veya yazdırdığını ifade eden başka rivayetler de bulunmaktadır. Nitekim Ebû Râşid el-Hıbrânî Abdullah b. Amr b. As'tan Rasûlullah'tan işittiği hadisleri rivayet etmesini istediğinde o, bir metin çıkararak: "Bu Rasûlullah'ın bana yazdırdığı sahifedir." demek suretiyle söz konusu sahifedeki hadisleri bizzat Hz. Peygamber'in yazdırdığını açıklamıştır (Müsned, II, 196).
Hz. Peygamber'in eşi Ümmü Seleme'nin anlattığına göre, Rasûlullah bir deri parçası isteyerek ön ve arka yüzü doluncaya kadar Ali b. Ebî Talib'e hadis yazdırdı. Bunun dışında Hz. Peygamber'in son hastalığında ümmetinin delalete düşmesini engelleyecek bir vasiyyetname yazdırmayı istemesi de sahih rivayetler arasında yer almaktadır (Müsned, I, 324–325, 336; Buharî, "İlim", 39, "Merda", 17, "İ'tisâm", 26; Müslim, "Vasıyyet", 20).
Yukarıda verilen bilgiler Hz. Peygamber'in değişik vesilelerle bizzat hadis yazdırmak istediğini ve bunu gerçekleştirdiğini göstermektedir.
Hadislerinin yazılmasına izin vermesini talep eden sahabilere Hz. Peygamber'in müsaade ettiğini ve huzurunda hadislerin yazılmasına engel olmadığını ifade eden rivayetler de Rasûlullah'ın bu husustaki müsamahakar tavrının delillerini teşkil etmektedir.
Abdullah b. Amr'ın Rasûlullah'tan duyduğu her şeyi ezberlemek amacıyla yazdığı, bazı sahabilerin ise duyduğu her sözü kaydetmesine "Rasûlullah da bir insandır, bazan neşeli, bazan da öfkeli hali olur" diyerek karşı çıkmaları üzerine bu durumu Hz. Peygamber'e arz ettiği ve Rasûlullah'ın "Yazmaya devam et" şeklinde Abdullah'a izin verdiği, Abdullah'ın "Neşeli ve öfkeli olduğunuz hallerde söylediklerinizin hepsini yazayım mı?" diye tekrar sorması üzerine de Rasûlullah'ın "Evet, rıza ve gazab halinde söylediklerimi de yaz." dedikten sonra, eliyle mübarek ağızlarına işaret ederek: "Çünkü buradan yalnız hak sözü çıkar." buyurdukları rivayet edilmektedir.
Yine Abdullah b. Amr'a İstanbul ve Roma şehirlerinden hangisinin önce fethedileceği sorulduğunda halkaları bulunan bir sandık getirterek içinden bir kitap çıkartıp şu açıklamayı yapar: "Biz Rasûlullah'ın etrafında yazıyorduk. Derken O'na İstanbul ve Roma şehirlerinden hangisinin önce fethedileceği soruldu. O, İstanbul'u kastederek önce Herakleios'un şehri diye cevap verdi." (Müsned, II, 176; Darimî, "Mukaddime", 43; Hakim, el-Müstedrek, IV, 508, 555). Abdullah b. Amr'ın bu açıklamasından kendisinin dışında da Hz. Peygamber'den hadis yazan sahabilerın bulunduğu anlaşılmaktadır.
İşittiği hadisleri ezberleyemediğini söyleyerek hafızasından şikayette bulunan sahabiye "Hafızana elinle yardım et." demesi, bir başka sahabinin senden duyduklarımızı yazalım mı? sorusuna "Yazmanızda bir mahzur yoktur." şeklinde cevap vermesi, "İlmi yazarak kaydedin." buyurması, hadislerini yazmayı talep edenlere engel olmaması Hz. Peygamber'in hadislerini yazmak isteyenlere izin verdiğini ifade eden rivayetlerdir.
Her ne kadar bu rivayetlerden bir kısmı tenkit edilmiş ise de konuyla ilgili rivayetlerin tamamı birlikte değerlendirildiğinde bunların sahih olanlar için takviye mahiyetinde kabul edilmesinde sakınca yoktur.
Gerek Rasûlullah'ın sağlığında gerekse vefatından sonra bazı sahabilerin hadisleri yazması veya yazdırması da Hz. Peygamber'in bu konuda müsamahakar olduğunu ve yazılmaması konusunda katı bir prensip vaz etmediğini gösteren önemli bir başka delildir.
Abdullah b. Amr'ın es-Sahîfetü's-Sâdıka'sı, Hz. Ali'nin ve Amr b. Hazm'ın (v. 53/673) sahifeleri Hz. Peygamber'in sağlığında yazıldığı bilinen hadis metinleridir.
Başta Ebû Hureyre (v. 58/678), Semüre b. Cündeb (v. 60/679), Cabir b. Abdullah (v. 78/697) (ra) olmak üzere azımsanmayacak sayıda sahabi de Hz. Peygamber'in vefatından sonra hadis yazmış veya yazdırmıştır. Sahabe tarafından yazılan hadis metinlerinin miktarı kesin olarak bilinmemektedir. Nabia Abbott, "Hadisler çok az kimse tarafından da olsa Peygamber'in sağlığında yazılıyordu" derken hadis yazanların çok sayıda olmadığını ifade etmektedir. Rif'at Fevzi Abdülmuttalib ise Hz. Peygamber zamanında yazılan hadis metinlerinin az olmadığı görüşündedir. A'zamî'nin tesbitine göre elli iki sahâbînin hadis yazmış olması, gerek hadis yazan sahabe sayısının gerekse yazılı hadis metinlerinin az olmadığı görüşünü teyit etmektedir.
Hadislerin yazılmasıyla ilgili rivayetlerin incelendiği bu araştırmada Hz. Peygamber'in hadisleri yazmayı yasakladığını bildiren rivayetlerden sadece Ebû Said el-Hudrî naklinin sahih, hadislerin yazılmasına izin verdiğini ifade eden rivayetlerin ise çoğunun sahih olduğu tespit edilmiştir. Hz. Peygamber'in Kur'ân için vahiy katipleri edindiği gibi sünnet için de sünnet katipleri edinmediği, Kur'ân'ın tamamını yazdırdığı gibi sünnetin de bütününü yazdırmadığı tarihî bir gerçektir. Ancak bu hiçbir şekilde hadis yazdırmadığı veya yazılmasına izin vermediği anlamına gelmemektedir. Bu itibarla hadislerin yazıldığını ifade eden rivayetlerin az olduğu, Hz. Peygamber devrinde hadislerin yazılmasına müsaade edilmediği, onun kendisinden sonra yazılı olarak sadece Kur'ân'ı bıraktığı gibi iddialar manasızlık hudutlarına varan şüpheden başka bir şey olamaz. Zira Hz. Peygamber'in hadislerin yazılmasına müsaade ettiğini ifade eden sahih rivayetlerin yanında sahabenin yazdığı bir kısım hadis metinlerinin günümüze ulaştığı inkar edilemeyecek bir gerçektir.
Hadislerin yazılmasını yasaklayan rivayet sahih ise de, Hz. Peygamber'in bizzat kendisinin hadislerini yazdırması, sahabenin hadisleri yazmasına izin vermesi söz konusu yasağın belirli bir amaca yönelik olduğunu göstermektedir. İstisnalar bir tarafa bırakılırsa yasağın Kur'ân'la hadisin karıştırılmasını önlemeyi amaçladığı şeklindeki açıklamanın söz konusu hadisler arasındaki ihtilafı çözme önerilerinde müşterek ve isabetli noktayı oluşturduğu söylenebilir. Kur'ân'la hadisin aynı sayfaya yazılması durumunda karıştırma ihtimalinin daha yüksek olması, yasağın öncelikli olarak böyle bir yazımı engellemeye yönelik olduğunu göstermektedir. Şu halde Hz. Peygamber'in hadislerin yazılmasıyla ilgili takip ettiği tutumunu "Kur'ân'la karıştırılmaması şartıyla hadislerin yazılmasına izin vermek" şeklinde özetlemek mümkündür.