Hurafeler Karşısında Hz. Muhammed (sav)

25 Eylül 2009

Hurafeler, mantıksal temeli ve gerçek hayatla ilgisi bulunmayan yanlış inanç ve uygulamalardır. Din dışı alanlarda görülmekle birlikte dinî konularda daha yaygındırlar. Irk ve din ayrımı gözetmeksizin çeşitli toplumlar arasında mevcutturlar. Din bazında ele alınacak olursa, tarihte ve günümüzde Yahudiler ve Hıristiyanlarda olduğu gibi Müslümanlar arasında da görülmektedir. Önceki dinlere ait kültürlerden bazı unsurların Müslümanlar arasına taşınması ve bilgisizlik gibi nedenler, uluhiyet, gayb, uğur-uğursuzluk ve ölülerden yardım beklemek gibi belli başlı hurafelerin ortaya çıkmasına ve uygulanmasına yol açmıştır.

Batıl inanışlar ve hurafeler, çağımızın olumsuz anlamda gelişme gösteren değerlerinden biridir. Pozitif bilimlerin başdöndürücü bir şekilde ilerleme kaydettiği, sosyal bilimlerin geliştiği, bilimsel araştırmaların hayatın her alanına nüfuz ettiği günümüzde hurafelere ilginin azalması gerektiği düşünülür. Ancak sayısız hurafe ve halk inançlarının coğrafi sınır ve kültürel seviye farkı bile tanımaksızın zamanımızda ilgi gördüğü ve insanları etkilediği görülmektedir. Bu noktada, diğer alanlardaki faaliyetlerinde olduğu gibi, Hz. Peygamber'in hurafeler karşısındaki tutumunun da günümüzde değerini ve önemini koruduğu ortaya çıkmaktadır. Hz. Peygamber bu açıdan da insanlara örnekliğini göstermiştir.

Kur'ân-ı Kerim'de ve hadislerde, insanın kaderini değiştirme iddiası taşıyan, Allah'tan başka varlıklardan yardım alma gayesi güden, insanları sağlam bilgi kaynaklarından ve sebeplere başvurmaktan alıkoyan her türlü hurafe, batıl inanç ve uygulamalar, açık ve kesin bir şekilde reddedilmiş ve yasaklanmıştır.

Hz. Peygamber'in hemen tüm faaliyetlerinde hurafelerle mücadele ettiği görülmektedir. Sözgelimi kehaneti ve kâhinlerin eylemlerini kesinlikle hoş görmemiş, çeşitli tekniklerle gelecekten ve bilinmeyenden haber verme, gizli kişilik özelliklerini ortaya çıkarma sanatı olan ve hemen bütün milletlerde batıl inanç ya da folklor olarak varlığı görülen falcılığı yasaklamıştır. Araplar arasında falcılık son derece yaygındı. Cahiliye dönemi Arap toplumunda görülen ve kuşların adları, sesleri ve uçuşlarından uğursuz anlamlar çıkarma, kuşların uçuş tarzını inceleyerek yorumlar yapma veya çakıl taşı, nohut, bakla gibi maddelerle fal tutma gibi bütün fal çeşitleri Hz. Peygamber'in yasakladığı hususların kapsamına girmektedir.

Hz. Peygamber, su dolu bardağa, güneşe, billur parçasına bakarak remil atıp secili ve kafiyeli sözlerle ve bunların yanı sıra, sözgelimi çocukların vücut yapılarına bakarak gelecekleriyle ilgili tahmin yürütmek gibi daha başka usullerle gaibden haber verdiğini iddia eden kâhinlere müracaatı yasaklamıştır. Muaviye b. Hakem es-Sülemî adlı sahabi, kendisine "Biz birtakım şeyleri cahiliye döneminde yapıyorduk. Kâhine gidiyorduk." deyince "Kâhinlere gitmeyin." buyurmuştur. Adı geçen şahsın "Uğursuzlukta bulunuyorduk" demesi üzerine de, kendilerinin öyle zannettiklerini, ancak buna itibar edilmemesini ve niyetlenilen işten geri kalınmamasını söylemiştir. Bir grup insanın kâhinler hakkında bilgi almak amacıyla sordukları soruya "Kâhinler birşey değildir.” demiştir. Kâhin veya arrâfa giderek onları tasdik etmekle iman arasında bağlantı kurmuştur. Nitekim "böyle hareket edenlerin kendisine indirileni inkar etmiş sayılacaklarını ve namazlarının kırk gün kabul edilmeyeceğini.” bildirmiştir.

Hz. Peygamber, İslam'da uğursuzluk telakkisinin bulunmadığını, uğursuzluğa inanmanın kişiyi şirke götürebileceğini haber vermiştir. Kuşun ötmesinin ve uçmasının uğursuzluk sayılamayacağını belirterek, ilginç görünen nesne ve olayların iyiye yorulmasını tavsiye etmiştir. Büyü yapmanın ve muska taşımanın tevhid inancını zedeleyeceğini bildirmiştir.


Hz. Peygamber, İslam'da uğursuzluk telakkisinin bulunmadığını, uğursuzluğa inanmanın kişiyi şirke götürebileceğini haber vermiştir.

İslam öncesinde Araplar, bafşta güneş ve ay olmak üzere birtakım gök cisimlerine ve melek, cin ve şeytan gibi ruhani varlıklara taparlardı. Bunun yanı sıra, bu cisimler hakkında çeşitli batıl inançlara da sahip idiler. Sözgelimi yıldızların yağmur yağdırdığına inanırlardı. Hz. Peygamber ise bunun cahiliye inancı olduğunu söylemiştir. Araplar güneşin melek olduğunu, şeytanların putları mekan edindiklerini kabul ederlerdi. Bir yıldızın kaymasını veya düşmesini, o beldede bir büyüğün doğmasına, yahut ölmesine, ve yahut da bir felaketin geleceğine işaret sayarlardı. Hz. Peygamber bu tür inançların batıl olduğunu bildirmiştir. Bu konudaki görüşünü açıkladığı bir olay şöyle gelişmiştir: Bir gece vakti Hz. Peygamber sahabelerle birlikte otururken bir yıldız kayar ve ortalığı aydınlatır. Bunun üzerine cahiliye döneminde böyle bir durumda ne dediklerini yanındakilere sorar. Onlar da "'Bu gece büyük bir adam doğdu; büyük bir adam öldü derdik." cevabını verirler. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Yıldız ne bir kimsenin ölümü için kayar, ne de dünyaya geldiği için." der.

Kırlarda yaşadığına, çeşitli renk ve şekle girerek insanlara göründüğüne, onları yollarından saptırıp helak ettiğine, kılıçla vurulan ilk darbede öldüğüne, ikinci darbede ise dirildiğine inanılan ve efsanevi bir varlık olan "Ğûî" hakkında Hz. Peygamber "Gûî yoktur." buyurmuş, bu türden hayaletlerin varlığına dair telakkilerin batıl olduğunu kesin bir şekilde ifade etmiştir. Bunun yanında, cahiliye inançlarının kalıntısı olarak bir hayaletin görünmesi durumunda besmele çekmek ve ezan okumak gibi Müslümanların maneviyatını güçlendiren uygulamalar da tavsiye edilmiştir.

Hz. Peygamber, Arapların Kâbe ve Mekke'nin kutsallığıyla ilgili inançlarını hurafelerden arındırmıştır.

İslam'ın doğduğu sırada cincilik, düğüm atmak, üflemek, fal okları ve yıldıza bakmak gibi usullerle yaygın bir şekilde putperestlikle birlikte uygulanmaktaydı. İslam buna şiddetle karşı çıkmıştır. Sihir-büyü yapılmasını Hz. Peygamber büyük günahlar arasında saymış, hatta bir sözünde Allah'a şirk koşmanın hemen ardından zikretmiştir. Sihir yapanın imanının zayi olacağını bildirmiştir. Bunun yanında büyü yapan için cezalar öngörülmüştür.

Hz. Peygamber'in 9. ve 10. hicri yıllarda yoğun bir şekilde Medine'ye gelen heyetlerle yaptığı görüşmeler, İslam'ı tanıtma ve yayma bakımından olduğu kadar, batıl inanışlar ve hurafelerle mücadele açısından da önem arzeder. Peygamberimiz kabilelerin öteden beri sahip oldukları batıl inançları ve bunlarla ilgili uygulamaları ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Esed kabilesi heyeti kuşları azarlamak, onların isimlerinden, seslerinden ve geçişlerinden anlamlar çıkarmak, taşları işaretleyip avuçlarında sallayarak birtakım anlamlar çıkarmak ve kehanet gibi uygulamaların hükmünü sorduklarında Hz. Peygamber bütün bunları yasaklamıştır.

Sonuç olarak, Kur'ân-ı Kerim'de ve hadislerde okumaya, bilgiye, akla, düşünceye, araştırmaya son derece önem verildiği malumdur. Hz. Peygamber hayatında ve faaliyetlerinde batıl inanışlara ve hurafelere göre değil, bilakis daima inanç, azim, sebat, sabır, çalışma, sebeplere bağlanma ve danışarak hareket etme gibi esaslara riayet etmiş, faaliyetlerini somut adımlar atarak gerçekleştirmiştir.