Hz. Peygamber’e ve Sünnetine Sarılmak

18 Mayıs 2015

“Her kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur. Her kim benim yöneticime itaat ederse bana itaat etmiştir. Her kim de benim yöneticime isyan ederse bana isyan etmiştir.” (Buhârî, Ahkâm, 1)

سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ ـ رضى اللّه عنه ـ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ مَنْ أَطَاعَنِي فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ، وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ عَصَى اللَّهَ، وَمَنْ أَطَاعَ أَمِيرِي فَقَدْ أَطَاعَنِي، وَمَنْ عَصَى أَمِيرِي فَقَدْ عَصَانِي


Kur’ân ve Sünnet Arasındaki Bağlantı

Peygamberimiz’in hayatı ve davranışları Müslümanlar için sonsuz bir kaynak teşkil eder. Tıpkı yaz ve kış mevsimlerinde suyu hiç azalmayan ve sürekli çağlayan bir pınar gibi. Allah’ın elçisinin hayat menbaı Hz. Aişe’nin ifadesiyle Kur’ân-ı Azimü’ş-şândır. O’nun bütün ömrü hayatı Allah’ın kitabını öncelikle kendisinin daha sonra da beraberindeki ashâbının daha iyi tatbik edilebileceği bir ortamı oluşturma mücadelesiyle geçmiştir. Bu durum şu ayet-i kerimede açıkça ifade edilmiştir: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.” (Âl-i İmrân, 103)

Yukarıdaki ayetin ilk cümlesinde zikredilen iki önemli kelimenin birincisi i’tisâm, diğeri ise hablullahtır. İ’tisâm hem Allah’ın kitabına hem de Rasûlullah (sav)’ın sünnetine sımsıkı sarılmayı ifade ederken, hablullah lafzı ise Kur’ân’ı yani hadis-i şerifteki tabirle gökyüzünden yeryüzüne uzanan Allah’ın ipini temsil eder. Bu ayeti tefsir eden bir diğer hadis-i şerifte “Her kim Kur’ân’a ittiba ederse hidayet üzeredir. Kim de ondan ayrılırsa dalalettedir.” buyurulmaktadır. (Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, III, 709-714)

Ayette zikredilen Allah’ın ipine sımsıkı sarılmanın yolu ise O’nun elçisine tam manasıyla itaatten ve bağlılıktan geçer. Zira ayet-i kerimede “Andolsun Allah'ın elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için, uyulacak ne güzel bir misal vardır.” (Ahzab, 21) buyurulmaktadır. Yolunu şaşıran yahut kaybolan ümmet-i Muhammed’in fertleri için O’nun sözleri, fiilleri ve takrirleri yani onayladığı her vakıa her zaman için bir rehber olmuştur. Bu durum Hz. Peygamber’in dâr-ı bekâya irtihâlinden önce kendisi tarafından ısrarla vurgulanmış ve “Size, sımsıkı sarıldığınız sürece sapıtmayacağınız iki şey bıraktım: Allah'ın kitabı ve Rasûlü'nün sünneti” (Muvatta, Kader, 3) şeklinde ızhar edilmiştir. Allah’a itaatin Rasûl’üne itaatle, isyanında Allah’a isyanla aynı şey olduğu yine Hz. Peygamber tarafından ortaya konulmuştur. “Her kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur.” (Buharî, Ahkâm, 1)

Bir başka hadis-i şerifte ümmetinin tamamının cennete gireceğini ancak geri duranların ise cennetten mahrum olacaklarını ifade buyuran Hz. Peygamber’e ashab-ı kiram yönelmiş ve kimin ayak direteceğini sormuşlardır. Resûlullah ta kendisine itaat edenin cennete gireceğini, isyan edenin de ayak diretmiş olacağını ifade buyurmuştur. (Buhârî, el-İ’tisâm bi’l-kitâb ve’s-sünne, 2)

Taklittten Tahkike Sünnetin Anlamı

Allah Rasûlü (sav)’nün ümmeti için en güzel örnek olduğunu ifade eden ayetin tefsirinde zikredilen hadis-i şerif, Hz. Ömer’in eşyayla kurduğu ilişkiyi dahi Rasûlullah (sav)’a olan bağlılığıyla anlamlandırdığını göstermek bakımından gayet anlamlıdır. Sahabeden Âbis b. Rabîa (ra) Hz. Ömer’in hacerü’l-esved’i öptüğünü görmüş ve sonra şöyle dediğini işitmiştir: “Şüphesiz ki ben seni öpüyorum. Ancak biliyorum ki sen bir taşsın. Eğer Rasûlullâh’ın seni öptüğünü görmeseydim, asla seni öpmezdim.” (Müslim, Hac, 251) Bu hadisin yorumunda Hz. Ömer’in bizlere öğretmek istediği ilke “taklitten tahkikin doğacağı”dır. Nasıl ki anne babasının her davranışını taklit eden bir çocuk mükellef olduğu zaman yalnızca kendi amellerinden mesul oluyorsa, taklitle başlayan davranışlar giderek araştırmaya dayalı ve tetkik neticesinde ortaya çıkan bir hâl ve kıvama bürünür. Bu kıvamın Müslüman fertlerdeki oluşumu da ancak Allah Rasûlü (sav)’nün sünnetinin kendi hayatımızdaki tüm detaylara sirayet etmesiyle mümkündür.

Bu minvalde Müslümanların ilacı Allah’ın kitabına ve ondan sonra yeryüzündeki en sahih kaynak olarak telakki edilen İmam Buhârî’nin el-Câmiu’s-sahîh’ini çok iyi tetkik etmekten geçer. Buhârî’nin sünnetin Müslümanlara rehberlik etmesi için telif ettiği kitabında “el-İ’tisâm bi’l-kitâb ve’s-sünne” yani kitap ve sünnete bağlılık başlığı altında zikrettiği 104 hadisi okumak ve bu hadisleri hayatımıza tatbik etmeye çalışmak fikri bu yazı vesilesiyle öncelikli planlarımızdan birisi olmalıdır.* Neticede Allah’a ve Peygamber’e itaatin yolu sünnet-i seniyyeye uymaktan ve ona sımsıkı sarılmaktan geçer. Zira ümmet-i Muhammed’i ortak bir noktada buluşturabilecek yegane yol vardır o da Allah’ın kitabını ve Rasûl’ünün ayak izlerini takip etmektir.

*İtisam hadislerinin daha iyi anlaşılması için tavsiyeye şayan bir çalışma için bkz. İsmail Lütfi Çakan, Müslüman Kimliği: Buhari'nin Kitap ve Sünnet'e Bağlılık Bölümü Çerçevesinde, İstanbul: İFAV, 2011.