Peygamberler Niçin Gönderilmişlerdir?
Allah’ın, insanların dünya ve ahiret hayatlarıyla ilgili işlerini düzenlemelerini doğru ve hikmetli bir şekilde yapabilmeleri için peygamberler göndermesini iki terimle izah etmekteyiz: Nübüvvet ve risalet terimleri. Risalet ve rasûl ile nübüvvet ve nebî kavramları arasındaki farka dikkat edilmelidir. Çünkü her rasûl, aynı zamanda nebîdir, ama her nebî rasûl değildir; dolayısıyla rasûl, nebî kelimesinden daha hususi bir anlam taşır. Risalet, şuurlu insanın dünyadaki davranışıyla ilgili kuralları içerir ve helal ile haramı ayırır; dolayısıyla namaz, oruç, hac ve benzeri muamelatla ilgili konuları içerir. Peygamberlerin genellikle toplumda beşeri münasebetlerin bozulduğu; yani ahlaki bunalım dönemlerinde gönderildiğini hatırlayacak olursak, risaletin; toplum birimlerindeki ahlaki bozuklukları tashih ederek, insanları birlik ve beraberlik, huzur ve güven içinde yaşamaya dair bilgilerden oluştuğunu görürüz.
"İnsanlar tek bir ümmetti. Allah (onlara) müjdeleyen ve korkutan peygamberler göndermiş, onlarla birlikte insanlar arasında, ayrılığa düştükleri hususlarda kendisiyle hükmetmek için hak olan Kitab'ı da indirmişti."(1) Ayete dikkat ettiğimiz zaman ilahî kitapların tümü genel olarak, "kitap" terimi ile ifade edilerek, bunların gönderiliş nedeni de belirtilmektedir. Aynı âyetin devamında, insanlığın başlangıçta bir birlik içindeyken peygamberler gelmesine rağmen niçin bölünüp, anlaşmazlıklara düştüklerini de açıklamaktadır. "Oysa kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü o Kitab hakkında anlaşmazlığa düştüler."(2)
Peygamberler, dönemlerinin en akıllısı ve en güzel ahlaka sahip olanlarıdır, bu özelliklerinin gereği olarak yine en güzel şekilde yaratılmış olan insanı(3) bu güzel fıtratını bozacak hurafeler ve efsanelerden uzaklaştırmayı hedeflerler. Doğru bilgilerle insanları donatırlar. İnsanın salt aklıyla kavrayabildiği hususların yanı sıra aklın yetersiz kaldığı durumlar da söz konusudur. Buralarda fiilî ve kavli açıklamalar yaparlar.
İnsanlığın Peygamberlere Olan İhtiyacı
İnsanlar, dünya ve ahiret mutluluğunu peygamberlerin dediklerine ve uygulamalarına bakarak elde edebilirler. Peygamberlerin örnek insanlar olmasından kasıt budur. Dünya hayatıyla ilgili helal ve haramların neler olduğu, ahlaki erdemlerin nasıl pratiğe aktarılacağı hususlarında da peygamberler toplumlara en güzel örneği teşkil etmişlerdir. Peygamberler, uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderildikleri için insanların Yüce Yaratıcılarına karşı bir mazeretleri de kalmayacaktır.(4) Dünyadaki yaşantımızın huzurlu ve güvenli olması için bunları bilmemiz gereklidir. Ahiretle ilgili mutluluğun elde edilmesine gelince, iman edip, iyi işler yapanları cennet ve sevapla; inanmayanlar ve kötü işler yapanları cehennem ve ceza ile korkutanlar da peygamberlerdir. Hangi işlerin insanı cennete, hangilerinin cehenneme götüreceğini peygamberler insanlara açıklamışlardır.
Son Peygamber: Hz. Muhammed (sav)
İslamiyet, ilahî kelamın son tecellisi, Hz. Muhammed (sav) ise son peygamberdir. Temel inanç esasları Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahirete ve kadere imandır. İlahî dinlerdeki ilk orta nokta, tevhid; yani Allah'ın varlığı ve birliğidir. İhlas sûresi, son ilahî din olan İslamiyet'in Allah tasavvurunu bizlere açıklamaktadır. Burada, Tevhid-i Uluhiyyet dediğimiz Allah'ın varlığı ve birliği ilkesi öğretilmektedir. Bir de Tevhid-i Rububiyyet vardır. Rabb kelimesi, terbiye eden, koruyup, gözeten, besleyen anlamlarına gelmektedir. En genel ifadeyle, bütün insanlığı ve evreni içerisine alan bir süreci tanımlayan Tevhid-i Rububiyyet, bütün insanlığı ve evreni kapsar. Yani O'nun koruyup, gözetmesi sadece Müslümanlara has olmayıp, bütün insanları şamildir.
Hz. Adem’den Hz. Muhammed (sav)’e Kadar Bütün Peygamberlere Aynı Temel İlkelerin Verilmesinin Anlamı
Allah, Hz. Muhammed (sav)'e vahyettiği hususların aynısını, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa'ya da indirdiğini belirtmiş; "Din"i dosdoğru tutup, ayrılığa düşmememizi;(5) bu anlamda “peygamberler arasında ayırım yapmamamızı ister.”(6) Bu bütün peygamberlere saygı ve hürmet gösterilmesini gerekli kılar; çünkü Hz. Adem’den bu yana bütün peygamberler insanlığın mutluluğu ve huzuru için mücadele etmiş, örnek ve seçkin kişilerdir.
Temel hususların aynı olması, risaletlerin akidevi yapıda aynılık göstermesini gerektirmektedir. Bunun ifadesi "ilahî risaletlerin birliği"dir. Fakat benzerliği vurgulamak, hakikatin bütün tezahürlerinin denk ve eşit olduğu anlamına gelmez. Nitekim her peygamber kendisinden önceki yöntemlerin, yolların önemli ve ana kısmını özümseyerek, kendi getirdiği yeni unsurlarla bunları kaynaştırıp, yeni bir dil ve yeni bir kimlikle ifade etmiştir. Bunun en son örneği olan İslam, aslında bu anlamda, Hz. Adem’den bu yana gelen bütün uygulamaların özünü içeren son yol ve yöntem olup, “Din”in en genel ismidir. Artık "Allah katında din İslam'dır"(7) ve "Muhammed, Allah'ın rasûlü ve peygamberlerinin sonuncusudur."(8)
1)Bakara 2/213
2)Bakara 2/13
3)Tin, 95/4
4)Nisa, 4/465
5)Şura 42/13
6)Bakara 2/285
7)Al-i İmran 3/19
8)Ahzab 33/40