Bir insan hakkı ihlali olan kadına yönelik şiddet, tarihin başlangıcından beri süregelen sosyal bir sorundur. İslam’dan önce gerek medeniyetler açısından gerek muharref olmuş dinler açısından kadına biçilen değer pek parlak olmayıp, kadına karşı şiddet tarihsel geçmişe dayanmaktadır. Modern çağda da kadına yönelik şiddet değişik şekillerde devam etmektedir.
Kadına karşı şiddete dair örneklere, teknolojik-ekonomik ve bunlara bağlı olarak sosyal-siyasal değişimlerin yaşandığı hemen her yerde rastlamak kolaylıkla mümkündür. Bu husus, şiddetin büyüklüğüne ve yönüne ait rakamsal veriler yöreden yöreye değişse de, sorunun ciddi boyutlara ulaşması nedeniyle bir vakıa olarak evrensellik arz etmektedir.
İslâm, kadını ikinci sınıf olarak gören anlayışın baskın olduğu bir toplumda, onun sosyal, ekonomik ve hukuki konumunu iyileştirmek için önemli düzenlemeler getirmiştir. Öncelikle Kur’ân-Kerîm kadını insan olması bakımından erkekle eşit bir varlık olarak kabul etmiştir. Yüce Allah, insanların birbirleriyle kaynaşıp daha huzurlu ve mutlu yaşamaları için erkek ve kadını birbirlerine eş olarak yaratmıştır: “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Nisa, 4/1)
Hz. Peygamber gerek aile içi şiddeti ve gerekse toplumsal şiddeti söz ve davranışlarıyla önlemeye çalışmış ve bu konuda gerekli tedbirleri almıştır. O’nun evinde her şeyden önce sevgi ve saygıya dayalı bir hayat tarzı hâkimdi. Bunun yanında, aile içi problemleri şiddete başvurmaksızın çözme yoluna gitmiştir. Nitekim hanımlarına hizmetinde bulunanlara ve evinde büyüyen kimselere hiçbir zaman şiddet uygulamamış; onları dövmemiştir. Hz. Âişe, Hz. Peygamber’in hiçbir hizmetçisini ve hanımını dövmediğini; eliyle hiçbir canlıya vurmadığını söylemiştir. Kendisi bunu yapmadığı gibi, hanımlarını dövenleri de “Kadınlarınızı nasıl dövüyor, sonra da akşam olunca beraber yatıyorsunuz” diyerek kınamıştır. Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü sözlerle tahkir edilmemesi ve evinin terk edilmemesi konusunda uyarılarda bulunmuştur. “Kadınları ancak kötüleriniz döver” demiştir. Hz. Peygamber ile hanımları arasında çıkan bir sorun üzerine yanlarına gelen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in, onunla evli olan kızlarını dövmeye kalkışmaları üzerine şiddet konusundaki tavrını şu sözleriyle dile getirmiştir: “Allah Teâlâ beni şiddet uygulayan birisi olarak göndermedi; bilakis eğitici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” (İbn Hanbel, III, 328).
Kadınlara karşı iyi davranılmasını emreden Hz. Peygamber, bizzat kendisi de hanımlarına ve aile efradına karşı iyi davranırdı. Ahlakı, Kur’ân’dan başka bir şey olmayan Rasûlullah (sav)’ın birçok hadisinde, dünyada kendisine sevdirilen üç şeyden birinin de kadın olması çok manidardır. Yaratılışı itibarı ile aile reisi durumundaki erkeğin, yuvanın ikinci temel taşı olan kadına karşı iyi davranması gerektiğini çok açık ve net bir şekilde belirten Rasûlullah (sav), bunu erkeğin Allah katında hayırlı sayılmasının bir ölçüsü olarak ifade etmiştir. Bu manada o, “En hayırlınız, ailesi için hayırlı olandır. Bana gelince ben, aileme karşı sizden en hayırlı olanınızım” (İbn Mâce, Nikâh, 50) diyerek hanımlara karşı hareket ve davranış tarzını belli prensip ve kaidelere bağlamaktadır. Böylece bir Müslümanın gerek kendi eşine gerekse diğer kadınlara karşı davranış tarzının nasıl olması gerektiğine işaret etmektedir.
Kadının onurunu zedeleyen her türlü şiddeti ve zulmü reddeden Hz. Peygamber “Müminlerin, iman bakımından en mükemmeli ahlâkı güzel olandır. En hayırlınız da hanımları için hayırlı olandır” (Ahmed b. Hanbel, II, 472) buyurarak bir ölçü ve kıstası ortaya koymaktadır. Bu sebeple kadının onurunu gözetmek ve onu korumak, İslami ve insani bir yükümlülüktür. Nitekim Allah Rasûlü (sav)’nün insanlığa son seslenişi ve vasiyeti olarak irat ettiği Veda Hutbesi’nde de kadınlara yönelik davranışlar konusunda ashabını şöyle uyarmıştır: “Ey İnsanlar! Kadınlarınızın sizin üzerinizde hakkı bulunduğu gibi, sizin de onlar üzerinizde hakkınız vardır: Sizin onlar üzerindeki hakkınız, sizden başka bir erkeğe döşeğinizi çiğnetmemeleri (namusunuzu korumaları) ve sizin hoşlanmadığınız herhangi bir kimseyi, izninizin dışında evlerinize almamalarıdır. Kadınlara en güzel şekilde davranın; zira onlar sizin himaye ve korumanız altına girmiş kimselerdir. Sizler onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız Kadın (hak)lar(ına riayet) konusunda Allah’tan korkun. Ve onlara karşı en güzel şekilde muamele edin.”
Kadınlara karşı gösterdiği merhametin, saygının ve sevginin gereği olarak, hiçbir zaman eşlerini ve çevresindeki kadınları incitmeyen Hz. Peygamber’in çağımızda sık bir şekilde kadının maruz kaldığı şiddeti minimize etmede örnek olacağı kanaatini taşıyor ve bunun göz ardı edilemeyeceğini düşünüyoruz. Eğer Hz. Peygamber’in, söz ve uygulamaları örnek alınırsa ve bu durum içselleştirilirse İslam'ın kadına verdiği değer daha iyi anlaşılacak, bu anlamda merhamet duygularımız daha da gelişecek ve kadınlar, bugün olduğu kadar şiddete maruz kalmayacaktır. Çünkü Hz. Peygamber, toplumun önemli bir kesimini teşkil eden kadınlara merhamet ve şefkatle muamele etmiş, onlara şahsiyet kazandırmış ve Müslümanlara da bunu önermiştir. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet söylemini benimsemiş hiçbir fikir, Hz. Peygamber'in söz ve uygulamalarından beslendiğini iddia edemez.