Aslında hayatın huzur ve mutluluğu, bu şekilde paraya tebdil edilemeyen, parayla değiş tokuş edilemeyen değerlerde saklı. Mutluluk elde etmek için kullanılan yöntemler, onun kaçmasına da yol açabilir. İnsan yetinmeyi bilirse maddi hırslar içinde ruhunu kaybetmez. Maddiyatçı arzuların kölesi olmamak için, gönlü tokluğun zenginliğine talip olmamız gerek. Kanaat, yetinmeyi bilmektir.
Hikmet ehlinden birine, ‘Niçin gamlanmıyorsun?’ diye sorulduğunda şöyle demiş: ‘Çünkü yitirdiğimde beni gamlandıracak bir şey edinmedim.’ Kanaat duygusu bizi daha fazlasını istemekten alıkoyar. Böylece sahip olduğumuzu sandığımız şeylerin günü gelip de bize sahip olmasını engeller. ‘Ne mutlu o kimseye ki, hiçbir şeye sahip olmamıştır ve hiçbir şey tarafından sahip olunmamıştır.’ İnsan, edindiklerinin sadece kendi gayretiyle değil bir lütufla olduğunu bilirse, sahip oldukları tarafından sahip olunmaz. Zaten o zaman bir sahiplik iddiasında da bulunmaz. O zaman bilir ki para onun değil, o paranın efendisidir ve maddi değerler, sadece, başka insanların mutluluğu için infak edilebildiği oranda işe yarar. Hırs ve tamahkârlık, hem gezegenimizi hem de kişisel hayatlarımızı çoraklaştırıyor. Böyle bir çağda kanaat bizi insanlıktan alıkoyacak tuzaklara karşı bir zırhtır. ‘Yeter’ demeyi bilen insan, erdemli bir insandır.
Gönül tokluğu, zenginlik olarak insana yeter.