Merhamet İnsanın Bahtıdır

02 Ocak 2018

Merhamet, Allah’ın insanın yaratılışında gerçekleşebilme potansiyeli olarak mevcut kıldığı, olgunlaşması da insanın gayretinden istenen davranış ve sözlerin kıvam bulmuş hâlidir. Merhametini gösterebilen insanlara olgun insan, yakın veya uzak çevresine gösterme çabasını unutanlar da nasibini yeterince gösterememiş ya da nasibin kadrini bilememişler olarak görülürler.

Merhamet, beslenmediği sürece gelişemeyeceğine göre, insanın iradesi ve tercihleri önemli olmalı. Çünkü tercihler de Allah'ın hayat düzeninde belirlediği ölçülerindendir.

Allah, seçebilme iradesini, seçtiklerimiz üzerine yaşamayı, tercihlerimizden sorumlu olma ilkesini hayatımıza getirmiş. Tercih edebilme özgürlüğümüz var, fakat tercihlerimizden sorumlu olduğumuzu bilerek yaşamak, insan ve dünya bakışımızı anlamlı hale getiriyor.

Kişinin merhamet göstermekten nasipsiz yaratıldığıyla ilgili inanışı dayanaktan yoksundur. Koşullar ya da karşılaşılan insanlar kim olursa olsun, düşünce ve duygularıyla var olma çabası kendimize aittir çünkü. İnsanlara kaba, kırıcı davranışlar sergileyenlerle insanların dünyalarını önemseyenler arasındaki farkın belki de asıl sebebi, sorumluluğu ihmaldir. O halde tercihleri, yani sorumluluk bilinciyle yaşama azmidir insanı erdemli kılmaktaki asıl murat.

Bir hadis-i şerifi hatıra geliyor, her çağın insanına ve hayatlarına seslenebilen aydınlıktaki Efendimizin. Kalbinin katılığından şikâyetçi olan birisine: “Kalbinin yumuşamasını istiyorsan fakiri doyur, yetimin başını okşa!” (Ahmed b. Hanbel, II, 263, 387) sözüyle kalbin devasına ne sunulacağı hakkında kendine ve insanlara bakma biçimi veriyor. Dolayısıyla bizlere de.

Tercihlerimiz, kişiliklerimizi yansıtan davranış ve sözlerimiz sebebiyle birbirimize etki edebildiğimize göre, kendi sorumluluğumuz üzerinde düşünmek, başkalarına olduğu kadar kendimize de iyi gelecektir.

Merhamet, karşımızdaki insanın bir kalbi olduğunu ve hayatı süresince devam eden hikâyesine olumlu ya da olumsuz etki edebileceğimizi düşündürür. Mesela bir insanın kederinde, neşelenmesi ve sevincinde ne kadar payım olmuştur sorusu, kader mevzusunda başkalarının hayatlarındaki sorumluluğumuzu yeniden hatırlatıcıdır.

O yüzden, sözler ve düşünceler sorumluluk bekler, sonunda davranışlara yansıyabileceği için. Nihayetinde, alışkanlıklarla kuvvet kazanıp kişiliğimiz haline de dönüşebilmekte.

Tercihlerimiz, kişiliklerimizi yansıtan davranış ve sözlerimiz sebebiyle birbirimize etki edebildiğimize göre, kendi sorumluluğumuz üzerinde düşünmek, başkalarına olduğu kadar kendimize de iyi gelecektir. İnsanlara iyi gelen böylesi sorumluluk ahlakı, kendimizi sorgulamayla bütünleştiğinde merhamet, davranışlarımızda daha görünür olabilir. Ki bedbaht çıkmayalım Rabbin katında.

Meğer huzur duygusu da, insana karşı özenli davranışlarımızdan geçiyormuş.