Hadiseleri olduğundan çok daha farklı bir mahiyette aksettirmek, kendilerine sevgi ve sempati beslenen şahısları aşırı ifadelerle methetmek, insan tabiatının zaaflarından birisidir. Bu tür hareketlerin çoğu zaman maddi ve manevi birtakım hesaplar uğruna yapılmış olması da bu zaafın bir başka tezahürüdür. İnsanları mübalağacılıktan da öte yalancı konumuna düşüren bu sıfatın mevzû hadislerin doğup gelişmesinde büyük etkisi olduğu muhakkaktır. Çünkü Hz. Peygamber'in kudretli şahsiyeti ve ayrıca ilahî yardımla desteklenmiş olması O'nun hem ashabı, hem çağdaşları ve hem de daha sonraki nesiller tarafından üstün bir varlık olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Rasûl-i Ekrem'in Müslümanlar arasındaki bu farklı kabulünü ve müessir şahsiyetini, davaları adına istismar etmek hevesiyle harekete geçen samimiyetsiz nice şahıslardan başka İslam'a hizmet etmek düşüncesiyle cahil birçok Müslüman da icad ettikleri yığınla söz ve davranışları O'na isnad etmeye yeltenmişlerdir.

Hz. Peygamber'in kesin ihtarlarına rağmen birtakım kimseler Peygamber adına hadis uydurmaktan geri durmamışlardır. Mevzuat kitaplarını dolduran yalan ve iftira mahsulü binlerce uydurma söz de bunun açık bir delilidir. Böyle olduğu halde mevzû hadislerin mevcudiyetini inkar etmeye kalkan bazılarına da tesadüf edilmiştir.

Hadis terminolojisinde Hz. Peygamber'in ağzından uydurulan ve iftira edilerek O'na nisbet edilen söz manasında kullanılan "mevzû" tabiri “icad edilmiş, uydurulmuş” kelimeleriyle izah edilmektedir.

Ashab-ı kirama ve daha sonraki zevata aitmiş gibi gösterilen birtakım sözler de mevzû kelimesinin kapsamına girmektedir. Yalnız mevzû kelimesi mutlak kullanıldığı zaman Hz. Peygamber adına uydurulan sözleri ifade etmektedir. Başkaları hakkında uydurulmuş sözler için de çoğu zaman "bu falan adına uydurulmuş" ifadesi yer almaktadır.

Hadis uydurma işinin ne zaman başladığı meselesi hadis ilmiyle meşgul olan bazı alimler arasında ihtilaf konusu olagelmiştir. Hz. Peygamber hayattayken, Medine civarındaki bir kabile halkını, Rasûlullah tarafından tayin edilmiş bir memur olduğunu söyleyerek aldatmak isteyen şahsın durumunu ele alan ve hadis uydurma faaliyetinin bu suretle başlamış olduğunu söyleyen İbn Hazm (456/1063) gibi alimler vardır.

HADİS UYDURMA HAREKETİ VE SEBEPLERİ

Hadis Uydurma Hareketinin Başlaması ve Bu Hadise Karşısında Ashabın Durumu:

Hadis uydurma işinin ne zaman başladığı meselesi hadis ilmiyle meşgul olan bazı alimler arasında ihtilaf konusu olagelmiştir. Hz. Peygamber hayattayken, Medine civarındaki bir kabile halkını, Rasûlullah tarafından tayin edilmiş bir memur olduğunu söyleyerek aldatmak isteyen şahsın durumunu ele alan ve hadis uydurma faaliyetinin bu suretle başlamış olduğunu söyleyen İbn Hazm (456/1063) gibi alimler vardır. Öte yandan bunun sadece Hz. Peygamber aleyhinde söylenmiş bir yalandan ibaret olduğunu ve asıl hadis uydurma hareketinin çok sonraları başladığını kabul edenler de olmuştur. İkinci görüşü savunanların Hz. Peygamber zamanında hadis uydurulmaya başlandığını kabul ettikleri takdirde, sahabilerin töhmet altında bırakılmış olacağı endişesi taşıdıkları dikkati çekmektedir. Halbuki hadis uyduranları gözden geçirdiğimizde nasıl bunlar arasında kötü niyetli İslam düşmanlarının büyük bir yekûn tuttuğunu görüyorsak, Hz. Peygamber'in hayatında O'nun düşmanlarının, münafıkların, O'na yalancı, mecnun, sihirbaz ve şair demek cüretinde bulunan nicelerin de mevcut olduğunu hesaba katmak suretiyle, icat ettikleri bir sözü Hz. Peygamber'e nispet edebileceklerine ihtimal vermek de daima mümkündür.

Şunu da belirtmek gerekir ki, Hz. Peygamber devrinde bu münferit hadise dışında böyle bir vakaya rastlamıyoruz. Bunun en büyük sebebi de muhakkak ki, Hz. Peygamber'in bu tür isnatları bizzat tekzib edeceği düşüncesidir. Ayrıca O'nun, münafıkların birtakım tasavvurlarını vukuundan önce ortaya çıkarması karşısındaki endişe ve yılgınlığını da hesaba katmak lazımdır.

Hz. Peygamber'in vefatını takib eden Hz. Ebû Bekr (632-634) ve Ömer (634-643) devirlerinde hadis uydurulduğuna dair zan ve tahminden öte kesin bilgiye sahip değiliz. Bununla beraber münafıkların ve dinden dönme hadiseleri sırasında mürtedlerin maksatlarına uyan hadisler icad etmeleri ihtimal dışı değildir. Hatta sahabi olmayan birçokları için de bu ihtimaller bahis konusu olabilir.

Hz. Peygamber'in sağlığında kamuoyunu meşgul ederek ihtilaflara sebep olacak bir olay yaşanmamıştır. O'nun vefatından sonra birtakım ihtilaflar çıkmışsa da bunlar Müslümanların birliğini bozacak boyutlarda olmamış, kısa zamanda ortadan kalkmıştır. Gerçi imamet meselesi ile ilgili hadislerin ilk üç halifenin muhalifleri tarafından bu müddet zarfında uydurulmuş olacağı hatıra gelebilir. Ne var ki, mühim ayrılıkların ve fırkalaşma hareketlerinin daha sonra başladığı düşünülünce bu ihtimalin zayıfladığı görülür.

İslam'da ilk ciddi ihtilafların tohumu Abdullah b. Sebe'nin (40/660) hilafeti haksız yere aldığı iddiasıyla ortaya çıkarak halkı Hz. Osman'ın aleyhine ayaklandırmak için Hicaz'dan başlayıp, Basra, Şam ve diğer şehirleri dolaşmaya çıkmasıyla atılmış oldu. "Fitnenin kopması" diye anılan Hz. Osman'ın şehid edilmesi hadisesiyle birlikte de çeşitli fırkalar ortaya çıktı. Bu hadisenin yol açtığı anlaşmazlıklar neticesindedir ki, Hz. Ali (40/660) ve Hz. Muaviye (60/679) Sıffin'de karşı karşıya gelmişlerdir. Burada vukua gelen "hakem hadisesi"sini müteakip iki büyük fırka ortaya çıktı. Bunlardan biri Hz. Ali'yi tekfir eden Havaric diğeri de onun ilah ve Hz. Peygamber'in emriyle seçilmiş bir halife olduğunu iddia eden Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer'e söven "gulât-ı şia"dır.

Yine sahabe asrının sonlarına doğru Kaderiye ve Mürcie mezheplerinin; daha sonraları ise Cehmiyye ve Müşebbihe gibi birçok batıl mezheplerin doğduğu görülmektedir.

Sahabe asrının sonu diye ifade edilen büyük tabiîler devri muhtelif parti ve mezheplerin ortaya çıktığı, dikkatsiz ve samimiyetsiz hadis talebelerinin çoğalmaya başladığı bir asırdır. Hadis uydurma hareketi işte böyle buhranlı bir çağda muhtelif tesirlerle başlamış ve gelişmiştir. Sahabilerin büyük bir kısmı bu yaygın uydurma hareketini görmemiştir. Bununla beraber, Hz. Peygamber'in bu konudaki talimatı gereğince hadisler üzerindeki muhtemel bir tahrif faaliyetine karşı son derece titiz davranmışlardır.

Hadis Uydurmanın Sebepleri:

Fırka, mezhep ve kabilesini müdafaa gayreti:

Batıl fırkalar hadisler üzerindeki tahriflerini iki şekilde yapmışlardır:

  1. İhtiyaçlarını karşılamayan ve işlerine gelmeyen hadislerin Hz. Peygamber'e nisbetini inkar ederek uydurulmuş olduklarını iddia etmişlerdir.
  2. Görüşlerini takviye için devamlı olarak dinî naslara muhtaç olduklarından hasımlarının karşısında delil ve huccet olsun diye hadisler uydurarak bunları Hz. Peygamber'e isnad etmişlerdir.

İşte muhtelif fırkalar hadisleri bu iki surette tahrif etme yoluna giderek davalarını Peygamber sözünün otoritesiyle desteklemek hususunda bir hayli mesafe katettiler.

Görüşlerini desteklemek amacıyla hadis uyduran siyasi fırka, kelam ve fıkıh mezhepleri mensupları bu başlık altında değerlendirilebilir. Yine milliyetçilik duygusunun tesiriyle hadis uyduranlar da bu gruba dahil edilebilir.

Ayrıca İslam düşmanları da İslam dinine zarar verme gayesiyle kasıtlı olarak hadis uydurmuşlardır.

Müslümanları hayra ve iyi ameller yapmaya teşvik etmek ve dinin çirkin gördüğü kötü hareketlerden sakındırmak maksadıyla hadis diye uydurulmuş sözler mevzû haberler arasında hayli kabarık bir yekûn tutmaktadır. Allah katında makbul bir iş yaptıklarını zannederek hiçbir kayda tabi olmaksızın hadis imal edenlerin zahidler, mutasavvıflar ve daha çok bu kılığa bürünen kimseler olduğu görülmektedir.

İslam dinine hizmet etme arzusu:

Müslümanları hayra ve iyi ameller yapmaya teşvik etmek ve dinin çirkin gördüğü kötü hareketlerden sakındırmak maksadıyla hadis diye uydurulmuş sözler mevzû haberler arasında hayli kabarık bir yekûn tutmaktadır. Allah katında makbul bir iş yaptıklarını zannederek hiçbir kayda tabi olmaksızın hadis imal edenlerin zahidler, mutasavvıflar ve daha çok bu kılığa bürünen kimseler olduğu görülmektedir. Bu mevzû hadislerde ifası mümkün olmayacak kadar çok ibadet formülleri hazırlamışlardır. Aşağı yukarı her birinde şu müşterek ifadeye rastlamak mümkündür: “Kim falan gün şu kadar rekat namaz kılar ve her rekatta şu sûreleri bu kadar defa okursa ona ahirette mükafat olarak şunlar verilecektir…”

Tergîb için uydurulan haberlerin çoğu namaz ve oruç hakkında olmakla beraber, bunlar dışında kalan diğer ibadet türlerini de kapsayan uydurmacılık hareketinde fezâilu'l-Kur'ân'a (Kur’ân’ın faziletleri) ayrı bir ehemmiyet verildiği aşikârdır. Kur'ân-ı Kerim'in bazı sûreleri hakkında varid olan hadislerle iktifa edemeyenler mevcut olmalı ki, bunlar her sûre hakkında ayrı ayrı hadis uydurmaya kalmışlardır.

Şahsi menfaat düşüncesi:

Bu başlık altında sadece süfli çıkarlarına ulvi mefhumları alet etmekte beis görmeyenlerin durumları incelenecektir.

Dünyalık temini için çalışan bazı menfaatperestler, nüfuz ve idare sahibi birtakım zevatın arzu ve yaşayışlarına uygun hadisler imal ederek bol bol bahşiş toplama cihetine gitmişlerdir. Bir de manevi nüfuz ticareti yaparak her yerde kendine saygı gösterilen bir alim durumuna gelmek arzusuyla hadis uyduranlar olmuştur. Bu şöhret arzusunun pek farklı tezahürleri görülmektedir. Kendine sorulan bir soruya rasgele verdiği cevabı uydurduğu hadisle takviye etmek isteyenler dahi vardır.

HANGİ KONUDAKİ HADİSLER MEVZÛ OLABİLİR?

Hadislerin sahihini sakiminden ayırmak için büyük ve yorucu bir tasnif faaliyetine giren muhaddisler her hadisi teker teker inceleyerek ait olduğu bölüme yerleştirmişlerdir. Bu çalışmaların sonunda uydurma hadisler müstakil eserlerde bir araya getirilmiştir. Hadis diye uydurulan bu geniş çaptaki müfredatı daha umumi bir bakışla süzen bazı münekkidler, okuyucunun onları kolay bir şekilde ve ana hatlarıyla tanınmasını temin için hangi bahislerde daha çok uydurma hadis bulunduğunu tespit etmeye çalışmışlardır.

Hadisçilerin bu konudaki çalışmalarından faydalanarak uydurma hadislerin çokça bulunduğu belli-başlı birkaç bahsi şöylece sıralayabiliriz:

  • Senenin veya haftanın belirli gün ve gecelerinde kılınması tavsiye edilen namazlar hakkındaki hadisler.
  • Receb ayının ve bu ayda tutulacak oruçların fazileti hakkındaki hadisler.
  • Belirli tarihlerde bazı hadiselerin cereyan edeceğini haber veren hadisler.
  • Kıyamet alametlerinin muayyen aylarda zuhur edeceğini beyan eden hadisler.
  • Türkleri, Habeşleri, Sudanları zemmeden hadisler.
  • Ebû Hanife ve İmam Şafiî'nin adlarını anarak medh veya zemmeden hadisler.
  • Hızır ve İlyas'ın (as) hayatlarından bahseden hadisler.
  • Mürcie, Cehmiyye, Kaderiye, Eşariyye mezheplerinden bahseden hadisler.
  • İskenderiye, Dimyat, Basra, Bağdat, Kazvin, Ürdün, Abadan, Cidde, Askalan, Nusaybin, Antakya, Horasan, Merv, Buhara, Semerkant, Tûs, Herat, Kayrevan, Fas gibi şehir ve memleketleri medh eden veya zemmeden hadisler.
  • Peygamberlerin veya diğer büyük zevatın kabirleri hakkında ileri sürülen hadisler sahih değildir.
  • Aşura günün faziletinden ve o gün sürmelenmek, süslenmek veya hüzünlenmek, namaz kılmak, infak etmek ve aşura çorbası pişirmekten bahseden hadisler.
  • Mercimek, pirinç, bakla, patlıcan, portakal, üzüm, pırasa, karpuz, ceviz, peynir ve helva gibi yiyecek maddeleri ve gül, nergis, menekşe gibi çiçek ve bitkiler hakkındaki hadisler.
  • Sokakta yemek yemeyi ve eti bıçakla kesmeyi yasaklayan ve etin faziletinden bahseden hadisler.
  • İçinde Hz. Ayşe'nin lakabı olan "Humeyra" kelimesi bulunan veya "Ya Humeyra" diye başlayan hadisler.
  • Hz. Peygamber'in "Ya Ali falan şeyin üç alameti vardır" diye başlayarak Hz. Ali'ye muhtelif vasiyetlerde bulunduğu iddia edilen hadisler. Bu sözde hadisler içerisinde "Ey Ali, Harun'un Musa'ya olan yakınlığı ne ise sen de bana öylesin" hadis sahihtir.
  • Kur'ân-ı Kerim'in sûreleri hakkındaki hadislerin çoğu uydurmadır. Suyutî'nin beyanına göre hakkında hadis varit olan sûreler şunlardır: Fatiha, Bakara, Al-i İmran, Nisa, Maide, Enam, Araf, Tevbe, Kehf, Yasin, Duhan, Mülk, Zelzele, Nasr, Kafirun, İhlas ve Muavvizeteyn.
  • İmanın artıp eksilmesi hakkındaki hadislerin çoğu uydurmadır.
  • Çocuğa Muhammed veya Ahmed adını koymanın faziletine dair sahih hadis yoktur.
  • Evladı zemmeden hadislerin tamamı uydurmadır.
  • Bekarlığı öven hadisler.
  • Akik taşından yapılmış yüzük taşının fazileti hakkındaki hadisler, uydurma hadislerdir.

MEVZÛ HADİSLERİN ALAMETLERİ VE BUNLARI TANIMA YOLLARI

  1. Hadis uyduranın itirafı
  2. Haberin lafzında veya manasında bozukluk olması
  3. Elde mevcut güvenilir hadis kitaplarında bulunmaması
  4. Birçok insanın görmesi gereken bir hadiseyi bir kişinin gördüğünü iddia etmesi
  5. Kur'ân'a ve sahih sünnete aykırılık
  6. Akla, his ve müşahedeye muhalif olması
  7. Tarihi olaylara aykırı olması