Arapça bir kelime olan dua, çağırmak, seslenmek, yalvarmak, yakarmak ve yardım istemek anlamlarına gelir. İslâm literatüründe ise Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tâzim duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’de de birçok yerde geçen dua, kulun bütün varlığıyla Allah’a yönelerek O’ndan istek ve dilekte bulunması demektir. Ayrıca “salât” kelimesi de dua manasındadır. Peygamber Efendimiz için söylediğimiz salavat-ı şerife de bu manada bir duadır.
Peygamberimiz bir hadisi şerifinde “Dua ibadettir” buyurarak (Ebu Davud, Vitir, 23) duanın, bütün ibadetlerin özü olduğunu belirtmiştir (Tirmizî, “Da’avât”, 1). Nitekim en kapsamlı ibadet olan namazın her rekâtında Fatiha suresi okunmaktadır. Bilindiği gibi Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’in anahtarı mesabesinde olan Fatiha Suresine en güzel dua cümlelerini yerleştirmiştir. “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım” (Zariyât, 51/56) diye buyuran Rabbimiz, kulunun kendisine yönelmesini beklemektedir. Zira dua kulluk makamlarının en önemlisidir. Bir ayeti kerimede “De ki: Duanız olmasa rabbim size ne diye değer versin” (Furkan, 25/77) buyurulmuştur. Buna göre Müslümanı O’nun katında değerli hale getiren en önemli özellik, O’nun yüce katına dualar yapabiliyor olmasıdır.
Allah ile kul arasındaki ilişki konusunda Hz. Peygamber’e yöneltilen soruya Kur’ân şu cevabı vermiştir: “Kullarım beni senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler” (Bakara, 2/186). Duada dünya hayatına yönelik somut isteklerin hemen karşılanmamış olmasının duanın kabul edilmediği şeklinde değerlendirilmesi doğru değildir. Hz. Peygamber, dua edene isteğinin ya dünyada hemen verileceğini veya ahirete saklanacağını ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bildirmiştir (Tirmizî, Da’avât,133). Bir başka hadisinde de Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah dualarınızı kabul eder. Ancak kabul edilmesi için acele etmeyin; dua ettim de duam kabul edilmedi (demeyin)” (Buharî, Da’avât, 22). Zira Yüce Allah Kur’ân’da “Bana dua edin, duanıza karşılık vereyim”, “Beni anın ki ben de sizi anayım” buyurmaktadır (Mü’min, 40/60). Dolayısıyla “Kul günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder” (Müslim, Zikr, 25) diye ifade buyuran Peygamberimiz, “Allah’ın güzel isimleriyle anan kimsenin günahlarının denizköpüğü kadar çok da olsa yine affedileceği” (Buhârî, Da’avât, 65) ni belirtmiştir.
Dua, Allah ile inanan kişi arasında vasıtasız bir iletişim aracıdır. Bu bakımdan duanın temelinde Allah’a iman ve güven vardır. Duanın en makbul şekli kulun gizlilik içerisinde Allah’a yalvarıp yakarmasıdır. Kur’an’da “Rabbinize alçak gönüllüce ve içten gelerek dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez” (Araf, 7/55) buyurulmuştur. Hz. Peygamber de kişinin duayı duyarlı bir kalple yapmasını, isteğini kesin ve sade bir dille belirtmesini, kabulü için acele etmeyip taleplerine ısrarla devam etmesini, yerine göre isteklerini üç defa tekrarlamasını tavsiye etmiştir (Buhârî, Da’avât, 20-22).
Bir hadis-i kutsiye göre dua ve ibadetle meydana gelen yakınlaşma Allah’ın sevgisine, bu sevgi de kulda duyarlı bir vicdan ve sağduyunun doğmasına yol açar (Buhârî, Rikâk, 38). Hz. Peygamber, “Allah’ım hatalarımı kar ve dolu suyu ile temizle; beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi kalbimi günahlardan arındır” mealindeki hadisiyle (İbn Mâce, Dua, 3) duanın, işlenen hata ve günahların insan vicdanındaki izlerini gideren ve ruhî arınmaya vesile olan bu tesirini ifade etmiştir. Bir başka hadiste ise insanın mutlaka karşılık alacağına inandığı bir ruh hali içinde dua etmesi gerektiği, gafil bir kalpten gelen duanın kabule yakın olmayacağı belirtilmiştir (Tirmizî, Da’avât, 66). Kul dua ederken Allah’a karşı korku ve saygı içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır (A’râf, 7/55–56).
Duanın evvelinde tövbe ve istiğfar etmeli, duanın başında ve sonunda Allahü Teâlâ’ya hamd ü senalarda bulunup Peygamber Efendimize ve ashabına salavat-ı şerifeler getirilmeli. Unutulmamalıdır ki, kulun Rabbi nazarında değeri, ibadeti ile ölçülmektedir. Dua, kulu kul yapan, müminliğe değer kazandıran, kulun Rabbi karşısında kulluğunun sınırlarını belirleyen yegane ameldir.