"Ölenin arkasından yüzünü gözünü tırmalayan, yakasını paçasını yırtan, Câhiliye insanı gibi bağıra çağıra ağıt yakıp kendisine beddua eden, bizden, bizim yolumuzu izleyenlerden değildir." (Buhari, Cenâiz 36, 38, 39)
Ölüm, hayat kadar hakiki, hayat kadar tabii. Bu hayatın sonu, ebedi hayatın başlangıcı sayılan mühim geçit. Sevenler, sevilenler, hasretle yâd edenler ve edilenler için gözleri yaşartan, yürekleri burkan son yolculuk.
Ölüm, hayat kadar hakiki, hayat kadar tabii. Bu hayatın sonu, ebedi hayatın başlangıcı sayılan mühim geçit. Sevenler, sevilenler, hasretle yâd edenler ve edilenler için gözleri yaşartan, yürekleri burkan son yolculuk.
Her ne kadar "ölüm bir son değil bir başlangıçtır" "diğer hayatta ruh yaşamaya devam ediyor" inancına sahip olunsa da ölümün, bu âlem açısından bir veda ve uzun bir ayrılığı ifade ettiği malumdur. Din, ahlak, bilim, hukuk, felsefe bütün disiplinlerin ilgilendiği, Doğulu Batılı birçok düşünürün merceği altında en ücradaki parçasına kadar incelenen bu vâkıa, muamma yönünü dünyada kalanlar açısından korumaya devam edecektir. Zira her fâni, konuyla alakalı kendi tecrübî bilgisi (hakka'l yakîn)ni, ölümün gerçek veçhesini, diğer âleme yanında taşır.
Ancak yaşanınca tam manasıyla anlaşılacak bu yabancı hissi, bu zor geçidi, sevimli hale getirme; dünya ve içindekilerden ayrılışı, ebedi hayata geçişi, bir gelin süzülüşüyle gerçekleştirme arzusu, pek çok şair, edip ve mutasavvıfın eserlerine ilham vermiştir.
Velhasıl gitmek kadar zordur geride kalanların ahvâli. Gidenler anlatamaz, kalanlar anlamlandıramaz olup biteni. Zordur muhabbet duyulanları uğurlamak. İç yangınının, dudaklardan sabır ihtiva eden cümlelerle dökülmesiyse dinimiz açısından elzemdir.
Bu güç vakitte, din tarafından izin verilmeyen, Hz. Peygamber (sav) tarafından reddedilen bir tavır vardır ki içinde çeşitli duyguları barındırır. Ölen kişinin ardından, hadisin tanımıyla "yaka paça yırtmak, yüz - göz tırmalayarak, bağıra çağıra, kendine beddualar savurarak ağıtlar yakmak" mü'mine yakışmayan davranış olarak resmedilir.
İsyan vardır bu resimde: "Niye şimdi ve neden bana?" diye sorar isyankâr iblis ta içerden.
Kibir vardır: "Bu kadar yaşlılar dururken"...deyip kendini ilah konumunda gören cümleler fısıldar pek derinden.
Gösteriş hâkezâ: "Ne kadar seviyormuş rahmetliyi, ne çok ağladı" sedası yükselir cümle âlemden.
Ve bencillik yüzde yüz: "Ben onsuz ne yaparım? Beni bıraktı. Benim halim ne olacak. Benim ... Benim... Benim...
Giden düşünülmez de, kalana acınır gizliden...