Zalimane bir surette, hiçbir suçun bedeli olmaksızın öldürülen bir mazlumun yanında yer almanız için onun sağlığındayken sizin fikriyatınızı paylaşmış olması şart mıdır? Haydi daha açıkça soralım; bu ülkede neden herkes sadece kendi ölüsüne ağıt yakar?
Bütün dünyaya esenlik getirmeyi ismiyle bile vaat eden bir dinin (İslam'ın bir manası da budur) mensubu, öyle veya böyle nasıl olur da bu esenliği, tüm dünyadan vazgeçtik, en küçük detaya varıncaya kadar her konuda sadece kendi gibi düşünen/giyinen/konuşanlara tanıdığı bir ayrıcalık olarak görür?
Nasıl oldu da "Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır (onları sizden çok kayırır). Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın" (Nisa 4/135) ayetine ve benzer pek çok ayet ve hadise iman ettiğini söyleyenler bu noktadan, "benim taraftarım olan haksızlık yapsa da savunurum; taraftarım olmayan iyilik yapsa da görmezden gelirim" noktasına geldik?
Allah'ın son dininin mensupları da böyle davranırsa dünyanın başka ne şansı kalabilir?
Yüzlerce kez yapılmıştır, ama şimdi bir kez daha Efendimiz’in Hılfü'l-fudûl (Erdemliler İttifakı) hakkında söylediklerini, yaptıklarını hatırlama zamanı.
Erdemliler İttifakı, farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da temel ahlaki ilkelerde anlaşan insanların zulmü engellemek için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunluluk olduğunun ifadesiydi.
Efendimiz’in de peygamber olmadan önce iştirak ettiği, olduktan çok sonra da "Şimdi çağrılsam yine giderim" dediği bu antlaşmaya göre Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelenlerden olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklar ve mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında duracaklardı. Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla tek bir el gibi -yekvücut- olacaklardı.
Gençliğinde bu sözü vermiş olan Peygamberimiz uzun yıllar sonra bile bu ahde sığınarak Ebu Cehil'e karşı kendisinden yardım isteyen bir yolcuya -inançlarına bakmaksızın- yardım etmiş, onunla birlikte Ebu Cehil'e giderek alacağını tahsil etmişti.
Ey bu Peygamber’in ümmeti! Siz nasıl olur da "sizden" görmediğiniz birinin haksızlığa uğraması karşısında sessiz kalırsınız? Nasıl olur da adalet ve insanların en temel hakları konusunda "onlar ve biz" diye iki ayrı ölçütle hareket edersiniz? İnsanları "seçkinler ve onlara hizmet etmek için yaratılmış olanlar" diye ikiye ayırıp iki gurup için iki ayrı hukuk geliştirenler kimlerdi, bir düşünün bakalım!