Ezvâc-ı Tâhirât, Arapça “temiz zevceler” demektir. Hz. Peygamber’in kendileriyle evlenmiş olduğu hanımları ifade etmektedir.
Hz. Peygamber, Mekke döneminde tek hanımla evli kalmış olmasına karşın Medine döneminde dinî, içtimai, iktisadi ve ahlaki bir takım sebeplerden dolayı birden fazla kadınla evlenmiştir.
Kur’ân-ı Kerim, Hz. Peygamber’in hanımlarını “müminlerin anneleri” olarak nitelendirmiş, “Peygamber, müminlere canlarından daha evladır. Peygamber hanımları müminlerin anneleridirler...” (Ahzab, 33/ 6) ve bu hanımlara tanıdığı saygın mevkiyi, müminlere (Hz. Peygamber’in vefatından sonra da) onlarla evlenme yasağı koyarak pekiştirmiştir. (Ahzab, 33/ 53) Şu var ki Peygamber hanımlarının müminlerin anneleri kabul edilmeleri hürmet ve ihtiram bakımından olmuştur. Bu sebeple nikâhları haram, tazimleri ise farzdır, diğer konularda ise müminlere diğer kadınlar gibidirler.
Yine Kur’ân-ı Kerim’de Ezvâc-ı Tâhirât’a doğrudan hitap edilerek onlara bulundukları konum ve sorumluluk hatırlatılmıştır. Bu konudaki ayetler mealen şöyledir: “Ey Peygamber hanımları, sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa onun azabı iki katına çıkarılır. Bu Allah’a göre kolaydır. Sizden kim, Allah ve Rasûlü’ne itaat eder, iyi amel işlerse ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) güzel bir rızık hazırlamışızdır. Ey Peygamber hanımları, siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’tan korkuyorsanız (yabancı erkeklere karşı) sözü yumuşak (edalı) bir şekilde söylemeyin. Yoksa kalbinde hastalık olan kimse ümide kapılır. (Konuştuğunuzda) iyi söz söyleyin. Vaktinizi evlerinizde geçirin, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü'ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt (Hz. Peygamber’in ev halkı) Allah’ın murad ettiği şey, sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmaktır. Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şey(in bilgisin)e nüfuz edendir, her şeyden haberdardır.” (Ahzab, 33/ 30-34)
Ayet-i Kerimeler bir taraftan Rasûlullah’ın hanımlarının şahsında tüm mümin hanımlara hitap etmekte, diğer taraftan da onların özel bir görev üstlenmiş olduklarını vurgulamaktadır.
Gerçekten bu saygıdeğer hanımlar bütün insanlığa ve özellikle kadınlığa ışık tutma gibi bir görev ifa etmişlerdir. Nitekim özellikle kadınlarla alakalı birçok hükmün tebliği onlar aracılığıyla mümkün olmuş, yine müminler Rasûlullah’ın aile hayatına ve örnek ahlakına dair birçok husustan onlar vasıtasıyla haberdar olabilmişlerdir.
Rasûlullah’ın ailesine gösterdiği ilgi ve güzel muamele ve ihtimam da müminlere örnek olmuş; değişik yaşta, değişik mizaçta, değişik kabiliyet ve kültürde, değişik menşeli kadınların bir araya gelmesiyle meydana çıkan farklı ailevi hadiseler de çok daha zengin bir sünnet malzemesinin intikaline zemin hazırlamıştır.
Hz. Peygamber bazen tek tek, bazen toplu olarak hanımlarıyla sohbet etmiş; nöbetleşe olarak her gününü bir hanımına tahsis etmiş ve her akşam sıra kimdeyse tüm hanımlarıyla orada toplanıp sohbette bulunmuştur. Bu sohbetler esnasında onlara çeşitli bilgiler verdiği, bir takım kıssalardan bahsettiği, onların problemleriyle ilgilendiği ve hatta şakalar yaparak onları güldürdüğü nakledilmiştir. Ayrıca Rasûlullah’ın, bazı konularda hanımlarının görüşünü sorup onlarla istişare etmesi de O’nun hanımlara verdiği kıymeti göstermek açısından kaydedilmeye değerdir.
Hz. Peygamber’le evlenmek suretiyle Ezvâc-ı Tâhirât arasına giren güzide hanımlar şunlardır:
Hz. Hatice (ra)
Kureyş’in Benî Esed kolundan Huveylid b. Esed’in kızı olan Hz. Hatice, Rasûlullah’ın ilk hanımıdır. 556 yılında Mekke’de doğduğu ifade edilmektedir. Soyu, dedelerinden Kusay’da Hz. Peygamber’in soyu ile birleşmektedir. Üstün iffeti sebebiyle İslamiyet’ten önce “Tâhire” lakabıyla anılan Hz. Hatice, sonraki dönemlerde Hz. Peygamber’in en büyük hanımı olması sebebiyle “Kübrâ” sıfatıyla da anılmıştır.
Ticaretle uğraşan ve Şam’a göndereceği bir kervanın başına güvenilir bir kimse arayan Hz. Hatice, tanıdıklarının tavsiyesi üzerine Hz. Peygamber ile ortaklık anlaşması yapmış, dönüşte de, başarılı bir tacir, dürüst, doğru sözlü ve ahlak sahibi bir insan olduğunu gördüğü Hz. Muhammed (sav)’e evlenme teklif etmiştir. Tarihçilerin büyük çoğunluğu, bu evlilik sırasında dul ve iki çocuk annesi olan Hz. Hatice’nin 40, Hz. Peygamber’in ise 25 yaşında olduğunu ifade etmektedir. Hz. Peygamber’in bu evlilikten, Kasım, Zeynep, Rukıyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah adında altı çocuğu dünyaya gelmiştir.
Hz. Hatice, İslamiyet’ten önce de, sonra da Hz. Peygamber’e olan hoş muamelesi ve samimi hizmetiyle örnek bir zevce olmuştur. Peygamberlik gelmeden önce, Hz. Muhammed (sav)’in şehirden uzakta, özellikle Hira’da tefekkür yoluyla ibadet ettiği günlerde O’nunla meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları vasıtasıyla O’na ulaşmıştır.
Rasûl-i Ekrem’e peygamberlik geldiği zaman da kendisine herkesten önce iman etmiş, O'nu bütün varlığıyla desteklemiş ve O'na her bakımdan yardımcı olmuştur. Hz. Hatice, Müşriklerin zulmü ve baskısı altında Rasûlullah’ı hiç bir zaman yalnız bırakmamıştır. Mekkeli Müşrikler Müslümanları kuşattığında kendisi de Rasûlullah ile iki üç yıl boyunca muhasara altında kalmış, servetini O'nun davası uğrunda harcamaktan geri durmamıştır.
Hz. Hatice, yirmi beş yıl kadar süren mutlu bir evlilik hayatından sonra, hicretten üç yıl kadar önce 65 yaşında iken vefat etmiştir. Hz. Peygamber’in üç gün arayla Müşriklere karşı kendisine destek olan iki yakınını, amcası Ebû Talib ve sevgili zevcesi Hz. Hatice’yi kaybettiği bu sene kaynaklara “hüzün yılı” olarak geçmiştir.
Hz. Peygamber, cennette inciden bir köşkle müjdelenen Hz. Hatice’nin fedakârlığını ve dostluğunu her fırsatta anmış hatta vefatından sonra dahi evde koyun kesildiği zaman onun eski dostlarına birer parça göndermeyi ihmal etmemiştir.
Hz. Aişe (ra)
Hz. Aişe, Rasûlullah’ın en yakın dostu, hicret arkadaşı, ilk halife Hz. Ebu Bekir’in kızıdır. Peygamberliğin 4. yılında Mekke’de doğmuştur.
Hz. Peygamber ile nikâhı hicretten önce Mekke’de kıyılmıştır. Bu sırada yaşı küçük olan Hz. Aişe’nin fiili evlilik hayatı ise hicretten sonra (hicretin 2. senesi Şevval ayında) başlamıştır. Hz. Aişe, Ezvâc-ı Tâhirât içinde ilk evliliğini Hz. Peygamber ile yapan tek hanımdır. Hz. Peygamber, çok sevdiği bu hanımı, sevgi ifadesi olarak “Ayşe”, “Aiş”, “Uveyş” gibi çeşitli isimlerle çağırmış, beyaz tenli olmasından dolayı “Hümeyra” dediği de olmuştur.
Hz. Aişe ile Rasûl-i Ekrem arasındaki aile bağı sevgi, anlayış ve hürmet esası üzerine kurulmuştur. Kendisine büyük bir yakınlık ve sevgi gösteren Hz. Peygamber ile koşu yarışı yaptığı, O'nun omzuna dayanarak Mescid-i Nebevî’de mızraklarıyla savaş oyunları oynayan Habeşlileri seyrettiği bilinmektedir. Hz. Peygamber de onunla birlikte olmaktan, özellikle gece seyahatlerinde kendisiyle sohbet etmekten, onun sorularına cevap vermekten hoşnut olmuştur. Hz. Aişe, zekâsı, anlayışı, kuvvetli hafızası, güzel konuşması, Kur’ân’ı ve sünneti en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıflarıyla Hz. Peygamber’in yanında müstesna bir mevki kazanmıştır.
Hz. Peygamber ile birçok sefere iştirak eden Hz. Aişe, Benî Mustalik Gazvesi sonrasında Medine’ye dönülürken, düşürdüğü gerdanlığını aramak için ordunun gerisinde kalmış, ordunun artçısı Safvan b. Muattal tarafından gruba yetiştirilmiştir. Ancak bu durum üzerine münafıklar, ikisi hakkında çirkin dedikodular çıkararak Hz. Aişe’ye iftira etmişler, Müslümanlar nezdinde de şüphe uyandırmışlardır. Kaynaklara “İfk Hadisesi” olarak geçen bu olay, Nur suresinin; iftiraların asılsız olduğunu bildiren 11-21. ayetlerinin inmesiyle kapanmış, Hz. Aişe de Allah katından inen bu ayetlerle temize çıkarılmıştır. Hz. Peygamber, hicretin 11. yılı Safer ayında rahatsızlanınca, diğer hanımlarının iznini alarak onun odasına geçmiş ve yine o odada vefat etmiştir.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in halifeliği devrinde herhangi bir siyasi faaliyete katılmayan Hz. Aişe; Hz. Osman’ın hilafetinin son yıllarında ve Hz. Ali’nin hilafeti esnasında adaleti ve barışı sağlamak niyetiyle bir takım faaliyetlerde bulunmuş, fakat olayların daha kötüye gitmesi üzerine siyasete bir daha karışmamış, yaşanan tatsız vakalardan dolayı duyduğu pişmanlık ise hayatının sonuna kadar sürmüştür.
Hz. Aişe, İslami ilimler sahasında temayüz etmiş bir hanım sahabidir. Hem baba evinde, hem Rasûlullah’ın yanında; zekâsı, anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, kuvvetli hafızası ve imanı sayesinde en iyi şekilde yetişmiş ve herkese nasip olamayacak bir ilmî seviye kendisine nasip olmuştur. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ashab ve tabiûndan birçok kişi onu ziyaret ederek özellikle fıkıh ve hadis alanlarında kendisiyle istişarede bulunmuşlardır. Hz. Peygamber’in ashabı içinde çok sayıda fetva vermesiyle meşhur yedi kişiden biri Hz. Aişe’dir. Ayrıca 2210 kadar hadis rivayet ederek en çok hadis rivayet eden yedi sahabi (Muksirun) arasına da girmiştir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra 47 yıl yaşayan ve hicretin 57. veya 58. senesinde 66 yaşında iken vefat eden Hz. Aişe, Baki mezarlığına defnedilmiştir. Cenaze namazını vasiyeti üzerine Ebû Hureyre (ra) kıldırmıştır.
Hz. Sevde (ra)
Sevde b. Zem‘a (ra), Hz. Hatice’nin vefatından sonra Rasûlullah’ın Mekke’de evlendiği ikinci hanımıdır.
Hz. Sevde, ilk olarak Sekran b. Amr (ra) ile evlenmiştir. Hz. Peygamber’in insanları İslam’a davetinden kısa bir süre sonra kocası ile birlikte Müslüman olmuştur. Müşriklerin ezaları sebebiyle Habeşistan’a hicret etmişler, burada bir müddet kaldıktan sonra Mekke’ye dönmüşlerdir. Ancak Hz. Sevde’nin kocası Mekke’de vefat etmiştir.
Hz. Peygamber’in ilk hanımı Hz. Hatice de yakın bir zamanda vefat etmiş, bunun üzerine Hz. Peygamber, küçük yaştaki çocuklarına bakacak ve kendisini yalnızlıktan kurtaracak uygun bir aday olarak gösterilen Hz. Sevde ile evlenmiştir. Peygamberimizle evlendiğinde 50 yaşlarında olan Hz. Sevde, Hz. Peygamber’in çocuklarına öz anne gibi muamele etmiştir. Rasûlullah Hz. Aişe (ra) ile evlenene kadar kendisi ile yalnız yaşamıştır.
Hz. Peygamber’le 13 yıl yaşayan ve onunla bazı seferlere katılan Hz. Sevde, Hz. Ömer’in (ra) hilafetinin sonlarında vefat etmiştir. H. 54 senesinde vefat ettiğini bildiren kaynaklar da vardır. Hz. Sevde, Allah Rasûlü’nden beş hadis nakletmiştir. Bunlardan biri Buharî’nin Sahih’inde bulunmaktadır.
Hz. Hafsa (ra)
Hicretin üçüncü senesinde Hz. Peygamber’le evlenen Hz. Hafsa, Rasûlullah’ın sadık dostu, ikinci halife Hz. Ömer’in (ra) kızıdır.
605 yılında Mekke’de doğmuştur. Hafsa, ilk Müslümanlardan Huneys b. Huzafe (ra) ile evlenmiştir. Ancak, Bedir Gazvesi’ne katılan Huneys dönerken yolda hastalanmış ve daha sonra Medine’de vefat etmiştir. Hz. Ömer, kızını veya kız kardeşini faziletli biriyle evlendirme âdeti gereğince, eşini (Hz. Peygamber’in kızı Rukiyye’yi) bir süre önce kaybeden Hz. Osman’a (ra) kızıyla evlenmesini teklif etmiştir. Hz. Osman evlenmek niyetinde olmadığını söyleyince aynı teklifi Hz. Ebû Bekir’e (ra) yapmış, Hz. Ebû Bekir de durumu sükûtla karşılayınca duygularını Hz. Peygamber ile paylaşmıştır. Hz. Peygamber de Hafsa’nın Hz. Osman’dan, Hz. Osman’ın da Hafsa’dan daha hayırlı biriyle evleneceğini söylemiştir. Nitekim Rasûlullah hicri 3. yılın Şaban ayında Hz. Hafsa ile evlenmiş, Hz. Osman da Rasûlullah’ın kızı Ümmü Gülsüm (ra) ile evlenmiştir.
Hz. Hafsa, Peygamber’in hanımları içinde en çok Hz. Aişe ile anlaşmış, hatta zaman zaman diğer hanımları kıskandıkları rivayet edilmiştir. Okuma-yazma bilen nadir hanımlardan olan Hz. Hafsa’nın, Rasûlullah’ın yanında önemli bir yeri olmuştur.
Hz. Hafsa, hicretin 41. yılında 60 yaşlarında iken vefat etmiş ve Baki mezarlığına defnedilmiştir.
Hz. Zeynep b. Huzeyme (ra)
Hz. Zeynep, Amir b. Sa‘sa‘a kabilesinden Huzeyme b. Abdullah’ın kızıdır. Hz. Peygamber, Hz. Hafsa ile evlenmesinden bir müddet sonra, kocası Uhud muharebesinde şehid olan Zeynep b. Huzeyme ile nikâhlanmıştır.
Hz. Zeynep’in kabilesi ile Müslümanların arası, hicri III. yılda yaşanan bazı olaylar sebebiyle bozulduğundan, bu evlilik aynı zamanda bu kabile ile olan münasebetleri iyileştirip aradaki gerginliği yumuşatmak gibi bir vazifeyi de ifa etmiştir.
Manevi tesiri herkes tarafından kabul edilen ve “Ümmü’l-Mesâkîn” (fakirler anası) lakabıyla şöhret bulan Zeynep b. Huzeyme, Hz. Peygamber'le evliliklerinin üzerinden 2 veya 3 (bir rivayete göre 8) ay sonra vefat etmiştir. Cenaze namazı Hz. Peygamber tarafından kıldırılmış ve Baki mezarlığına defnedilmiştir.
Hz. Ümmü Seleme (ra)
Hz. Ümmü Seleme, Ebû Ümeyye b. Muğire b. Abdullah’ın kızıdır. Asıl adı Hind’dir. Ümmü Seleme ilk olarak Abdullah b. Abdulesed (ra) ile evlenmiştir. Hz. Peygamber’in İslam’ı tebliğ etmeye başlamasından kısa bir süre sonra Müslüman olan bu aile, Müşriklerin baskı ve işkenceleri neticesinde Habeşistan’a hicret etmiştir. Uzunca bir müddet Habeşistan’da kaldıktan sonra Mekke’deki Müşriklerin Müslüman olduğuna dair bir haber almaları üzerine Mekke’ye dönmüşlerdir.
Mekke’de yine Müşriklerin işkencelerine maruz kalmışlar, nihayet hicret emriyle Medine’ye doğru yola çıkmışlardır. Ancak Müşrikler, yollarını keserek Ümmü Seleme’nin gitmesine müsaade etmemiştir. Ümmü Seleme, daha sora bir yolunu bulup Medine’ye hicret etmiş, ne var ki kocası bir müddet sonra Uhud Harbi’nde kolundan aldığı yara sebebiyle vefat etmiştir.
Kocasının vefatından sonra kendisine yönelen evlenme tekliflerini nazikçe reddeden bu hanım, Hz. Peygamber’in teklifini de, kendisinin yaşlı ve kıskanç mizaçlı olduğunu söyleyerek kabul etmek istememiş fakat daha sonra kabul etmiştir.
Ümmü Seleme, zeki, dirayetli, otoriter, sözü dinlenen, kendi değerini iyi ölçebilen ve bununla beraber alçak gönüllü bir hanım olarak bilinmektedir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra birçok sahabi ve tabiî ona gelerek karşılaştıkları problemlerde kendisi ile istişare etmişlerdir.
Hz. Peygamber’den 378 hadis rivayet eden Ümmü Seleme, hicretin 61. senesinde 84 yaşında iken vefat etmiştir. Cenaze namazı, Baki kabristanında Ebû Hureyre tarafından kıldırılmıştır.
Hz. Zeynep b. Cahş (ra)
Hz. Zeynep b. Cahş, Mekke’ye dışardan gelip yerleşmiş olan Cahş b. Rebâb’ın kızıdır. Annesi, Hz. Peygamber’in halası ve Abdulmuttalib’in kızı Umeyme’dir.
Hz. Zeynep ilk olarak Hz. Peygamber’in azadlısı (hatta bu konudaki Kur’ânî hüküm gelmeden önce evlatlığı olarak bilinen) Zeyd b. Harise (ra) ile evlenmiştir. Hz. Peygamber, Hz. Zeyneb’i Zeyd için isteyince ailesi önce, Zeyd’in azadlı bir köle olması sebebiyle buna razı olmak istememiş ancak Ahzab sûresinin 36. ayeti bu konu üzerine inince hükme rıza göstermişlerdir. Bu evlilikle birlikte üst tabakaya mensup asil ve zengin hanımların fakir yahut kölelerle evlenmemesi âdeti kaldırılmış, hem de ilk uygulama Hz. Peygamber’e yakınlığı çok fazla olan kişiler üzerinde olmuştur.
Ancak Hz. Zeynep, Hz. Zeyd'le bir sene kadar evli kalabilmiş, aralarındaki anlaşmazlığın artması üzerine -Rasûlullah’ın anlaşmaları yönündeki teşviklerine rağmen- Hz. Zeyd, Hz. Zeynep’i boşamıştır.
Boşanmanın üzerinden bir müddet geçtikten sonra, evlatlığın öz evlat gibi olmadığı; hanımının da öz evladın hanımı gibi olmadığı esasını zihinlere iyice yerleştirmek üzere Ahzab sûresinin 37. ayeti inerek Hz. Zeynep’in Hz. Peygamber’e Allah Teâlâ tarafından nikâhlandığı bildirilmiştir. Zaten Hz. Peygamber de Zeyd’in Zeynep’i boşaması üzerine bu ilkenin kendisi üzerinde uygulanacağını anlamış, hatta münafıkların çıkarabileceği dedikodu ve fitnelerden çekinmiş, ancak ayetin inmesiyle hüküm gerçekleşmiştir.
Hz. Zeynep’in evlilikleri hakkında münafıklar tarafından geçmişte çıkarılan dedikodular ve yakıştırmalar, maalesef günümüzde dahi çeşitli çevrelerde farklı emellere alet edilmektedir. Bu konuda; insanların Allah katında soy sop itibariyle değil, ancak takva ile birbirlerinden üstün olabileceklerini ifade eden ve evlatlıkların boşadığı hanımlarla evlenmenin haram olmadığını hükme bağlayan bu evliliklerin aynı zamanda, insanları, imanları yönünden imtihan etmek gibi bir hikmete dayandığını da hatırda tutmak gerekmektedir.
Hz. Zeynep, ibadete düşkün, takva sahibi, cömert ve kanaatkâr bir sahabi olarak bilinmektedir. Aynı zamanda dikiş ve el işi yaparak kazandığı parayı fakir ve kimsesizlere sadaka olarak dağıtmak gibi güzel vasıflara sahip olduğu ifade edilmektedir.
Allah Rasûlü’nden sonra hanımlarından ilk vefat eden Hz. Zeynep olmuştur. Hicretin 20. yılında 53 yaşında iken vefat etmiştir. Cenaze namazını Hz. Ömer’in kıldırdığı Zeynep b. Cahş’tan 11 hadis rivayet edilmiştir.
Hz. Cüveyriye (ra)
Hz. Cüveyriye, Benî Müstalik kabilesinin reisi Hâris b. Ebû Dırâr’ın kızıdır. Müslüman olmadan önceki ismi Berre’dir. (Böyle isimler almayı insanın kendi kendisini temize çıkarması olarak değerlendiren Hz. Peygamber ona Cüveyriye ismini vermiştir.) Hicretin beşinci yılında gerçekleşen Müreysî (Benî Müstalik) savaşından sonra esir edilmiştir.
Müreysî Gazvesi’nden sonra kabilenin birçok ferdi ile birlikte esir alınan Cüveyriye’nin Hz. Peygamber'le evlenmesi ile ilgili rivayetler biraz farklılık göstermekle beraber bu evliliğin, Benî Müstalik kabilesinden alınan bütün esirlerin serbest bırakılmasına sebep olduğu konusunda kaynaklar hem fikirdir. Ashab, “Rasûlullah’ın akrabası olan insanları biz nasıl esir ederiz.” diyerek tüm esirleri serbest bırakmıştır.
Bu evliliğin, Müstalikoğulları ile Müslümanlar arasındaki düşmanlığı giderdiği ve Hz. Peygamber’in Hz. Cüveyriye ile evlenmesindeki başlıca hedefinin bu kabileyi İslam’a ısındırmak olduğu anlaşılmaktadır. Müstalikoğulları’nın bu evlilikten sonra İslam’ı kabul etmeleri de bunu göstermektedir.
Hz. Cüveyriye, çokça namaz kılan, Allah’ı zikreden ve oruç tutan bir sahabi olarak bilinmektedir. “Kavmi için kendisinden daha hayırlı ve bereketli bir kadın bulunmayan” diye tavsif edilen Hz. Cüveyriye, hicri 50 veya 56 senesinde vefat etmiştir. Hz. Peygamber’den yedi hadis rivayet etmiştir.
Hz. Safiyye (ra)
Hz. Safiyye, Benî Nadir kabilesinin reisi Huyey b. Ahtâb’ın kızıdır. İsrâiloğulları’ndan peygamber olarak gönderilen Hz. Harun’un soyundandır.
Hz. Safiyye, Rasûlullah’la evlenmeden önce iki kere evlenmiş, ikinci kocası hicretin VII. senesinde meydana gelen Hayber Savaşı esnasında öldürülmüş, kendisi de Müslümanlara esir olmuştur. Bu evlilikte de Rasûlullah’ın başlıca amacı, arada akrabalık bağı tesis ederek gerginliği gidermek ve kalpleri İslam’a ısındırmak olmuştur.
Hz. Peygamber, Dihyetü’l Kelbî’nin (ra) hissesine düşen, Benî Nadir kabilesinin reisinin kızı Safiyye’ye, eğer Müslüman olursa kendisi ile evleneceğini, Müslüman olmak istemezse de onu azad edip kavminin yanına gönderebileceğini söylemiş; Hz. Safiyye de, kendisinin evvelden beri İslam’ı arzuluyor olduğunu, Allah ve Rasûlü'nün kendisine kavmine dönmekten daha sevimli olduğunu söyleyerek Hz. Peygamber’in teklifini kabul etmiştir. Dihyetü’l Kelbî’ye ise bir başka esir verilmiştir.
Faziletli ve hilm sahibi bir hanım olan Hz. Safiyye, Rasûlullah’ın son hastalığında “Ey Allah’ın Rasûlü Senin yerine ben hasta olsaydım.” diyerek O’na karşı sevgisini ifade etmiştir.
Aynı zamanda çok cesur bir hanım sahabi olarak bilinen Hz. Safiyye, Hz. Osman’ın evinin kuşatma altında olduğu sırada O'nun tarafında olmuş, hatta yine o günlerde Hz. Osman’a gizlice yemek ve su götürdüğü rivayet edilmiştir.
Hicri 50 veya 52 senesinde vefat eden Hz. Safiyye, Baki mezarlığına defnedilmiştir. Kendisinden 10 kadar hadis rivayet edilmiş, bunların birinde Buharî ve Müslim ittifak etmiştir.
Hz. Ümmü Habibe (ra)
Hz. Ümmü Habibe Ümeyyeoğulları ailesinden Ebû Süfyan b. Harb’ın (ra) kızıdır. Muaviye’nin (ra) baba bir kardeşidir. Asıl ismi Remle’dir, ilk evliliğinden doğan kızı Habibe’den dolayı Ümmü Habibe künyesini almıştır
İslam’dan önce hanif dinine bağlı olan Ümmü Habibe, İslam geldiği zaman kocası Ubeydullah b. Cahş ile birlikte onu ilk kabul edenlerden olmuştur. Müşriklerin baskı ve işkencelerinden kurtulmak için Habeşistan’a hicret etmişler, ne var ki kocası burada irtidat etmiştir. (Bir müddet sonra da öldüğü yahut ayrıldıkları rivayet edilmiştir.) Dininde sebat eden ve bu uğurda büyük sıkıntılara maruz kalan Ümmü Habibe’nin haberi Hz. Peygamber’e ulaşınca, Hz. Peygamber, Habeşistan’a özel bir haberci göndererek razı olduğu takdirde Ümmü Habibe ile evlenmek istediğini bildirmiştir. Teklifi sevinçle kabul eden Hz. Ümmü Habibe’nin nikâhını, (Hz. Peygamber’in nikâh için vekâlet verdiği) Necaşî kıymıştır.
Hicretin VI veya VII. yılında meydana gelen bu olay Ümmü Habibe’nin dine şevkle bağlanışının bir mükâfatı olarak değerlendirilmiştir. Aynı zamanda bu evlilik, Ebû Süfyan’ın Hz. Peygamber’e duyduğu kini yumuşatmaya, kalbini İslam’a ısındırmaya yönelik büyük bir adım olmuştur. Nitekim Ebû Süfyan, Mekke’nin fethi esnasında Müslüman olmuştur.
Hz. Peygamber’den 65 hadis rivayet eden Ümmü Habibe hicri 44 senesinde 70 yaşında iken vefat etmiştir.
Hz. Mariye (ra)
Kaynaklarda adı Mariye el-Kıbtiyye olarak geçen Mariye b. Şem’ûn el-Kıbtıyye, Mısır’ın Said bölgesinden Hafn denilen bir köydendir. Onun bu köyde Kıbtî bir baba ve Rum bir anneden dünyaya geldiği belirtilmektedir.
Hz. Peygamber, hicretin yedinci senesinde Mısır Mukavkısı diye adlandırılan Bizans’ın İskenderiye valisine bir mektup göndererek kendisini İslam’a davet etmiştir. Mektubu okuyup ona değer verdiği, hattâ benimsemesine rağmen Bizans İmparatoru’ndan çekindiği için İslam’ı kabul etmediği ileri sürülen Mukavkıs, Hz. Peygamber’in elçisine büyük ikramlarda bulunmuş ve Rasûl-i Ekrem’e yazdığı cevabi mektupla birlikte, iki cariye, bir hadım ağası, 1000 miskal altın, kıymetli elbiseler, kumaşlar, güzel kokular ve bunun gibi bir takım hediyeler yollamıştır.
Mariye ve Sirin adlı cariyelerin Medine yolunda yahut Medine’de Hz. Peygamber’in tebliği üzerine İslam’ı kabul ettiği belirtilmektedir. Hz. Peygamber'le nikâhlanan Mariye, bir yıl kadar sonra Rasûlullah’tan bir erkek çocuk dünyaya getirmiştir. İbrahim adı verilen bu çocuğa sütanne olabilmek için Ensar kadınları birbirleriyle yarışa girmişlerdir. Hz. İbrahim’in ne yaşta vefat ettiği ihtilaflı olmakla beraber iki yaşını doldurmadan vefat ettiği bilinmektedir.
Mariye’nin cariyelik statüsünden, Müslüman olmasıyla veya bir çocuk dünyaya getirmesiyle kurtulduğunu ifade eden iki görüş bulunmaktadır. Allah Rasûlü’nün hizmetinde, iyi ilişkiler içinde hayatını sürdüren Mariye hicri 16 senesinde vefat etmiş, cenaze namazı Hz. Ömer tarafından kıldırılmıştır.
Hz. Meymune (ra)
İlk adı Berre b. Hâris olan Meymûne (Böyle isimler almayı insanın kendi kendisini temize çıkarması olarak değerlendiren Hz. Peygamber ona Meymûne ismini vermiştir) Hz. Abbas’ın hanımı Ümmü’l Fadl’ın (ra) kızkardeşidir.
Hz. Meymune, Hz. Peygamber'le evlenmeden önce iki kere evlenmiş, ikinci kocasının ölümü üzerine dul kalmıştır. Umretu’l-Kazâ’da Hz. Peygamber’in ashabı ile üç gün Mekke’de bulunurken Ümmü’l Fadl’a gelerek Rasûlullah ile evlenmek istediğini anlatmıştır. O da durumu kocası Hz. Abbas’a (ra) bildirince Hz. Abbas bu teklifi Rasûlullah’a iletmiş, onun da kabul etmesi neticesinde Hz. Peygamber Hz. Meymune ile nikâhlanmıştır.
Bu evlilikten sonra Hz. Meymune’nin mensubu bulunduğu Amir b. Sa‘sa‘a kabilesinden heyetler Medine’ye gelip Hz. Peygamber'le görüşmüş ve kabile halkı İslam’ı kabul etmiştir.
Hz. Meymune’nin, Hz. Peygamber’in nikâhladığı son hanım olduğu ifade edilmektedir. Hz. Aişe’nin (ra) “bizim en müttakimiz, akrabalık bağını en çok gözetenimizdi” diye övdüğü Hz. Meymune, hicri 51 yılında vefat etmiştir. Kendisinden 76 hadis rivayet edilmiştir.
Hz. Reyhane (ra)
Hz. Reyhane b. Şem’ûn, Amr b. Kureyza (veya Benî Nadir) oğullarından Yahudi asıllı bir cariyedir. Benî Kureyza hadisesinde esir alınmıştır.
İslamiyet’e nasıl girdiği hakkındaki rivayetler çeşitlidir. Rasûlullah’ın, esir düştükten sonra kendisine İslam’ı tebliği ile Müslüman olduğunu, Rasûlullah’ın da onu azat edip nikâhladığını ifade edenler yanında; Reyhane’nin önce Müslüman olmak istemediğini, daha sonra ise kendi tercihi ile Müslüman olup Hz. Peygamber ile nikâhlandığını, ancak hür olmanın sorumluluklarını taşımaktan çekinmesi sebebiyle cariye olarak kalmak istediğini ifade edenler de vardır.
Hz. Reyhane, Hz. Peygamber’in Veda Haccı dönüşünde vefat etmiştir. Cenaze namazını Rasûlullah kıldırmıştır, Baki mezarlığına defnedilmiştir.