"Kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen ve bilmediklerinizi öğreten bir elçi gönderdik." (Bakara 2/151)
Bu ayet-i kerime, Allah'ın son elçisi Hz. Muhammed aleyhisselamın (ve zımnında bütün peygamberlerin) gönderiliş amacını ve görevini özetleyen bir ayettir. Ayette O'nun elçilik görevi "ayetlerimizi okuyan", rehberlik görevi "sizi temizleyen" ve öncülük/öğretmenlik görevi "bilmediklerinizi öğreten" ifadeleriyle topluca zikredilmektedir.
İnsan hayatının iki ayrı cephesi olan ve her ikisinden de vazgeçmemiz mümkün olmayan maddi-manevi yönlerimiz arasında kurulacak dengeyi ancak peygamberler gösterebilir. İnsanlar arasında maddi yaşamdan uzaklaşarak manevi yönden ilerlemiş olanlar bulunabilir; ancak her ikisinden de vazgeçmeden dünya ile ahiret arasındaki dengeyi kurmak kemalin en büyük göstergesidir ve bu da ancak son peygamberin hayatında ortaya konmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de aynı zamanda Peygamberimizin âlemlere rahmet olarak gönderildiği de ifade edilir. Bu durum, İslam ve Kur'an'ın evrensel oluşu gibi, Peygamberin örnekliğinin de evrensel olduğunu gösterir. Çünkü O, yalnızca Kur'an'ı insanlara iletmekle kalmamış, Kur'an-ı Kerim'de emredilen inanç, ahlak, ibadet ve sosyal hayatla ilgili ilkelerin hayata nasıl aktarılacağını da bizzat kendi yaşantısıyla göstermiştir.
İnsan bazen ahlaki erdemlerin birer ütopya olduğu zannına kapılır. Özellikle de ahlaksızlığın yaygınlık kazanmak suretiyle neredeyse normalleştiği dönemlerde bu karamsarlık had safhaya varabilir. İşte Kur'an'da anlatılan bütün peygamber kıssalarına ilaveten Hazreti Muhammed'in bütün detaylarıyla bize kadar ulaştırılmış hayatını gözden geçirmek bu ümitsizliğin en güzel ilacıdır. O'nun yüce ahlaki kişiliğini tanımak, cömertlik, cesaret, onur, saygı, tevazu, vakar gibi bütün beşeri güzellikleri, hayal bile edemeyeceğimiz düzeyde bizlere yaşanmış örnekler olarak sunar. Bizler de böylece ahlaki mükemmellik söz konusu olduğunda, yalnızca bazı nasihatler dinlemek yerine gerçek hayatta, tamamen beşeri şartlar içinde bu ilkelerin nasıl yaşanabileceğinin somut örneklerini görmüş oluruz. Onun için O'nu tanımak, O'nun sünnetini öğrenmek ve anlamak insanın ahlaki kemalinin mümkün olduğunu da anlamamızı sağlar. İşte bu sebeple O'nun peygamberliği evrenseldir. Dünya üzerinde yaşayan ve ahlak, inanç, ibadet ve sosyal hayatta isabetli bir yaşam çizgisinde olabilme çabası içinde olan herkesin O'nun rehberliğine ihtiyacı vardır.
Bütün bunlara ilaveten insanlık neden Hz. Muhammed'in hayatını öğrenmek ve takip etmek zorundadır? Çünkü:
"Gerçekten sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için Allah'ın Resulünde çok güzel bir örnek vardır." (Ahzab 33/21)
Bir insanın karakter ve ahlak yapısını en iyi şekilde ancak ona en yakın olanlar tanır. Bu nedenle yakınlarımızın bizim hakkımızdaki şahadetleri, sosyal hayatın sadece bir bölümünde bizi tanıyanlarınkinden daha isabetlidir. Hz. Peygamberin en yakınları olan ailesi, akrabaları, arkadaşları, komşuları ve iş arkadaşlarının O'nun hakkında söyledikleri hep hayranlık ifade eden cümleler olmuştur. O'nun mesajını kabul edenler en çok kişiliğinin ve doğru sözlülüğünün etkisinde kalarak kabul etmişlerdir. Hatta O'na en şiddetli düşmanlık hisleriyle dolu olanlar dahi O'nun karakteri söz konusu olduğunda lehine şahadet etmekten kendilerini alamamışlardır.
Bütün üstün meziyetlere rağmen Hz. Muhammed Allah tarafından seçilmiş son peygamber olmasaydı bizler için tarihte yaşamış pek çok iyi insandan birisi olacaktı. Yani bizler O'nun ahlakına, kişiliğine, bize bıraktığı iki rehbere (Kur'an ve sünnet) saygı duyarken aslında Allah'ın seçimine saygı duymaktayız. Tarih boyunca, Medineli Yahudilerden ve Peygamberle görüşen veya çağrısına muhatap olan Hıristiyanlardan başlamak üzere, bugüne kadar O'nun şahsına ve getirdiği mesaja kayıtsız kalanlar da Allah'ın bu seçimine kayıtsız kalanlardır.
Bize gelen bir mesajı getiren kişi elbette önemlidir; ama ondan daha önemli ve bağlayıcı olan ise mesajı gönderen makamdır. Makama duyduğumuz saygı ve güven mesajı getirene karşı davranışlarımızı da belirler. İşte peygamberlik zincirinin son halkası ve kendinden önceki peygamberlerin müjdesi olan Hz. Muhammed karşısındaki durumumuz da aynen böyledir. Kültürel ve kişisel alışkanlıklarımız nedeniyle O'nu çağrısını günlük hayatımıza hemen uygulayamasak da O'na karşı çıkmamak, düşmanlık yapmamak, mesajın ilahi oluşunu inkâr etmemek Allah'a kulluğumuzun asgari gereğidir.