Tiynet ve Siyaset

31 Mayıs 2017

Rabbimizin insanları çeşit çeşit yaratması çok büyük bir hikmettir. Çünkü her kulun nimeti de, zahmeti de, imtihânı da tabiatına göredir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Her kim ne için yaratılmışsa onu kolay yapar.” (Müslim, Kader, 8) Demek ki kişinin kaderi karakterine bağlıdır. Fakat karakterler ahlâk bildirmez, seciye bildirir. Her insandan aynı meşrebi, tarzı, üslûbu beklemek yanlıştır. Kendimiz dışa dönüğüz diye herkesin öyle olmasını istemek, biz içe kapanığız diye herkesin öyle olmasını beklemek yanlıştır. Fakat imtihanlar karaktere göredir: Sessiz adamın imtihanı hayır için konuşabilmek; konuşkan adamın imtihanı hayır için susabilmektir. Her seciyenin ahlâkî sorumluluğu vardır.

Mevlâmızın verdiği kişilik kumaşını da hebâ etmemek gerekir. Kimileri kendi güzel kumaşlarının farkında olmaz, onu yırtıp yırtıp atarlar. Bir bakarsınız meşhur bir şair, yani söz kudreti bahşedilmiş adam o nimeti nefsini büyütmede kullanıyor. Aynı adamın hidâyete kavuşsa adam yine şiir söyler ama şiirleri ve kendisi hayrı terennüm etmeye başlar. Mürşidlerin işi de zaten budur. Kendi cevherinden haberdâr olmayanı haberdâr ederler. Böylece “değerli” olan “kıymetli” hâle gelir.

Sıddîk-i Ekber de, Hazreti Ömer de, diğer sahabiler de hidâyetten evvel değerli insanlardı. Hazreti Hâlid bin Velîd müslümanlara karşı savaşırken de cengâverdi, İslâm ordusunun başına geçince de… Demek ki kişi, ancak hidâyet ile gerçek ve aslî kıymetine kavuşabilir.

Mevlânâ hazretleri bu bâbda şöyle söyler: “Önce şunu bil ki, elif’den yâ'ya kadar harflerin başka başka şekillerde oluşu gibi, bütün insanların da canları, huyları da çeşit çeşittir. Bu çeşitli şekillerdeki harfler, düşünceyi ve sözü dile getirmek için birleşirler. Çünkü harfler bir bakıma baştan ayağa dek birdir. Bir bakıma ise birbirlerine aykırıdırlar, çeşitli yönlere çekilebilirler.”

Rasûlullah Efendimiz yukarıdaki hadîs-i şerîfte en hayırlı insanları yöneticilikten uzak kalanlar olarak işaret buyuruyor. Demek ki kuvvete, kudrete, insanlara emir vermeye bu kadar düşkün olmak büyük imtihandır. Zira siyaset hırsa dayanır. “Hırs” kelimesinin Arapça’daki kök anlamı ise “verimli toprağı alıp götüren, altındaki çıplak kayayı ortaya çıkaran şiddetli yağmur”dur. Demek ki baş olma arzusu kişinin kıymetini alp götürür, altından bütün nefsânî zaafları çıkar. Ayrıca yöneticilikte kul hakkına girmek ihtimali de büyüktür. İlme ve erdeme tâlip olup siyasetten uzak kalanlar ise aslında gerçek siyasete, yani insan ve toplum inşâsına tâlip olanlardır.

Bu hadîs-i şerifte en kötü insanlar olarak ise riyâkârlar sayılıyor. Münâfıklık küfürden de aşağıdır. Müslüman ne yaparsa yapsın, ne olursa olsun samimî olur, harbî olur. Yanar-döner, ikiyüzlü olmaz. Bunlar münâfıklığın alâmetidir. Nitekim Efendimiz buyurur: “Din nushdan ibarettir.” “Nush”, “nasihat, öğüt” demek olduğu kadar “doğruluk, samimiyet, içtenlik” demektir. Demek ki mümin olanın yalandan, ikiyüzlülükten, aldatmaktan, kumpastan, iftiradan, yalancılıktan uzak durması gerekiyor. Özellikle insanları yöneten müminlerin…

Mevlâmız bizi, Efendimizin övdüğü aslına bağlı, iyi, doğru, güzel ve kıymetli kişilerden eylesin.