“Zikrin en faziletlisi ‘lâ ilâhe illallah’tır.”
(Tirmizî, Daavât 9.)
Gerek kendimizle gerekse insanlarla ve diğer varlıklarla ilişkimizde telaffuz edilmesi zor kelimelerden biridir hayır. İçinde reddedişi ve isyanı barındırdığı için olumsuz bir tepki olarak nitelenir. Dışlanmaktan, ilişkilerimizin zedelen-mesinden ve bencil olarak algılanmaktan korktuğumuz için kullanmaktan çekiniriz, duymaktan da hoşlanmayız; reddedilmek incitici hatta tahrip edicidir kimi zaman. Nedenini sorgulayıp anlamamıza izin verilmeyen sert bir “Hayır!”, iç dünyamızı altüst ediverir; saldırgan ya da çekingen bir davranış içinde buluruz kendimizi.
Oysa söylenişi kolay, anlamı açık ve hiç de küçümsenmeyecek derecede müspet sonuçlar doğuran bir sözcüktür. Yerinde, zamanında ve usulüne uygun kulla-nıldığında hâkimiyeti, bilgiyi ve gücü imler; hayır diyebilmek doğru bilgiyi, cesareti ve sağlam bir iradeyi gerektirir çünkü. Reddedileni bilmek, kabul edileni kesin ve duru bir şekilde ifade edebilmeyi sağlar, itaati körü körüne teslimiyetten arındırır.
“İnançla söylenmiş bir ‘Hayır!’, sırf gönül almak, daha da kötüsü sorunlardan kaçmak için sarf edilmiş bir ‘Evet!’ten daha iyi ve değerlidir.” der Mahatma Gandi. Çünkü bilgi ve inançla söylenmiş bir ‘Hayır!’dan sonra gelen ‘Evet!’ daha kararlıdır; onda hem güçlü bir isyan hem de bilinçli bir boyun eğiş vardır. Zira teslimiyet, teslim olunanın dışındaki her şeye ‘Hayır!’ diyebilmekle başlar.
Ali Şeriati’nin ifade ettiği gibi, tevhidin sembolüdür ‘hayır’; iman ‘hâ’ ile başlar çünkü. Allah’tan başka hiçbir tanrının bulunmadığına ilişkin şahitliğin göstergesidir bu ‘lâ/hayır’. Zulmün, cehaletin, ahlâkî yozlaşmanın her türlüsüne karşı bir başkaldırının, körü körüne teslimiyetin karşısında bilgiyle kıyama duruşun ifadesidir bu ‘lâ/hayır’.
Bütün sistemleri sorgulayabilmek ve itiraz edebilmek en küçüğüne bile adaletsizliğin ‘lâ/hayır’ ile başlar. Alışkanlıklarımıza, eğer uygun değilse Allah ve Rasûlü’’nün rızasına, ‘lâ/hayır’ diyebilmek, ilk adımıdır İslâmî terbiyenin, müslümanca yaşamanın.
Bilginin tezahürüdür bu ‘lâ/hayır’; cehaletten ve zaaftan kaynaklanan bir reddediş değildir. Bu nedenledir ki şahitlik edilir İslâm’a girerken Allah’tan başka tanrı bulunmadığına ve Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in onun kulu ve rasûlü olduğuna. Bu şahadettir müminin imanını ayne’l-yakîn mertebesine çıkaran.