Kur’ân-ı Kerim’de “Sana düşen, yalnızca tebliğdir” mealinde “Fe innemâ aleyke’l-belâğ” [1], “İn aleyke ille’l-belâğ” [2] gibi Hz. Peygamber hakkında 10 ayet [3]; diğer peygamberler hakkında ise “vemâ aleynâ ille’l-belâğu’l-mübîn” [4] 1 ayet olmak üzere benzer anlamlarda 11 ayet bulunmaktadır. Söz konusu ayetlerin gerek kendi iç bağlamları gerekse nazil olduğu tarihi süreçleri dikkate alınmadığında “Resûl’ün görevi, Allah’tan aldığı vahyi tebliğ etmektir. Onun başka bir görevi yoktur” gibi yargılara varılabilmekte ve böylece Hz. Peygamber’in ayetleri açıklamak, hayatıyla örnek olmak gibi başka bir görevinin bulunmadığı ileri sürülebilmektedir. [5]
İç bağlamları ve nazil olduğu tarihi süreçleri dikkate alındığında ise sözü edilen ayetlerin asıl konusunun Hz. Peygamber’in tebliğ görevinden bahsetmek olmadığı görülür. Zira söz konusu ayetlerin bir kısmının başında yer alan ifadelerden bir kısmında ise muhtevasında muhataplarının inanmayanlar/müşrikler olduğu açıkça belirtilir. Nitekim Hz. Peygamber’in tek görevinin tebliğ/insanlara vahyi iletmekten ibaret olduğu belirtilen bazı ayetlerin başında وإِن تَوَلَّوۡاْ (eğer yüz çevirirlerse) [6] وَإِن تُكَذِّبُواْ (eğer yalanlarsanız) [7] فَإِنۡ أَعۡرَضُواْ (eğer yüz çevirirlerse) [8] buyrulmuştur. Dolayısıyla bu ayetler peygamberi, tebliği kabul etmeyen inkarcılara karşı destekleyen ayetlerdir ve peygamberin tek görevinin tebliğ olduğuna delalet etmezler. Bu durumda sözü edilen ayetler “Eğer inanmayanlar yüz çevirirlerse sana düşen, yalnızca tebliğdir onlara karşı başka bir görevin yoktur” anlamına gelmektedir. Böylece ilgili ayetler, inkarcılar söz konusu olduğunda, Hz. Peygamber’in görevinin yalnızca tebliğ etmek olduğunu belirtmektedir. Başka bir ifadeyle, bu ayetler Hz. Peygamber’in, tebliğde bulunduktan sonra muhataplarının inanıp inanmamasından sorumlu olmadığını bildirmektedir.
Ayetlerin kendi bağlamları dikkate alınarak incelenmesi de bu durumu teyit eder. Nitekim Âl-i İmrân suresinde müşriklerin tartışmaya girip Müslümanlığı kabul etmediklerinde Hz. Peygamber’e “Eğer yüz çevirirlerse sana düşen yalnızca tebliğdir” [9] buyrulmaktadır. “Peygamberlerin görevi açık seçik tebliğden başka bir şey değildir” ifadesinin yer aldığı en-Nahl suresi 35. ayet “Müşrikler dediler ki…” ifadesiyle başlar. Dolayısıyla ayetin muhatabı inanmayanlardır. el-Ankebût 18. ayette müşriklerden bahsedilip “Sizden önce gelip geçen nice ümmetler de peygamberlerini yalanladı. Bir peygamberin gö¬revi (zorla iman ettirmek değil) Allah’ın emirlerini açıkça tebliğ etmekten ibarettir.” buyrula¬rak peygamberlerin inanmayanlara karşı tek görevinin tebliğ olduğu belirtilir. et-Teğabun suresi 12. ayette Allah ve resulüne itaat etmeyip yüz çevirenlere karşı peygamberin görevinin sadece tebliğ olduğu ifade edilir. Dolayısıyla muhataplar Allah ve resulüne itaat etmeyip yüz çevirenlerdir. Hz. Peygamberin görevinin sadece tebliğ olduğu ifadesinin yer aldığı eş-Şûrâ 48. ayette de muhatapların yüz çevirenler olduğu belirtilir. [10]
İşaret edilen ayetlerin çoğu Mekke döneminde müşriklerle mücadele sürecinde Hz. Peygamber’in üzüldüğü, kalbinin daraldığı zamanlarda nazil olmuştur. Bu süreci anlatan ayetlerde Hz. Peygamber’in iki hususa üzüldüğü anlatılır. Bunlardan biri, müşriklerin Hz. Peygamber ile alay etmeleri, onun hakkında ileri geri konuşmalarıdır. İkincisi ise, iman etmemekte direnmeleridir. Nitekim “(Ey Peygamber!) Müşriklerin alaycı sözlerinden dolayı yüreğinin daraldığını elbette biliyoruz”, [11] ““(Ey Peygamber!) Müşriklerin ileri geri konuşmaları sakın seni üzmesin! Biz onların gizli-saklı tuttuklarını da açığa vurduklarını da çok iyi biliyoruz.” [12] ayetleri müşriklerin alaycı sözleri sebebiyle Hz. Peygamber’in kalbinin son derece daraldığını ifade eder. [13]
Kur’ân-ı Kerimde Mekkeli müşriklerin inanmamakta direndikleri ve bu durumun Hz. Peygamberi son derece üzdüğü de ifade edilir. Söz gelimi “(Ey Peygamber!) Müşriklerin ileri geri konuşmalarının seni üzdüğünü biliyoruz; (ama üzülme). Çünkü onların yalanladıkları sen değilsin; o zalimler aslında Allah’ın ayetlerini yalanlıyorlar” [14] “(Ey Peygamber!) Onlar bu ilahî kelama inanmıyorlar diye arkalarından üzülüp kendini heder mi edeceksin?” [15] “(Ey Peygamber!) O müşrikler inanmıyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!” [16] ayetlerinde Mekkeli müşriklerin inanmamakta direndikleri bu duruma Hz. Peygamber’in kendisini heder edercesine son derece üzüldüğü belirtilir.
Bazı ayetlerde ise müşriklerin alaycı tavırları ve inanmamakta direnmelerine karşı Hz. Peygamber’in üzülmemesi ve sabretmesi tavsiye edilmektedir. Önceki peygamberlerin de aynı durumla karşılaştıkları ve sabrederek görevlerini yerine getirdikleri hatırlatılarak Hz. Peygamber teselli edilmektedir. Nitekim “Şüphesiz senden önce de nice peygamber yalancılıkla suçlandı. Ama onlar yalancılıkla suçlanmalarına ve onca eziyete sabırla göğüs gerdiler” [17] buyrularak Hz. Peygamber teselli edilir. [18]
Dolayısıyla “İnnemâ aleyke’l-belâğ” ve benzeri ifadelerle sadece tebliğ görevi bulunduğunu belirten ayetler önemli ölçüde Mekke döneminde Hz. Peygamber’i teselli etmek amacıyla nazil olmuştur. Zira onun peygamber olarak görevleri diğer ayetlerde açıkça belirtilir. Nitekim “Allah müminlere kendi içlerinden bir peygamber göndermekle onlara çok büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü peygamber onlara Allah’ın ayetlerini tebliğ eder, onları yanlış inançlardan arındırır ve yine onlara Kitabı ve hikmeti öğretir…” [19] Buna göre Hz. Peygamber’in sadece “tebliğ” değil “tezkiye” ve “kitap ve hikmeti öğretmek” olmak üzere başlıca üç temel görevi bulunmaktadır. Dolayısıyla bağlamları ve muhatapları dikkate alındığında Allah Resûlü’nün tek görevinin tebliğ olduğunu ifade eden ayetlerin inanmamakta direnen Mekkeli müşriklere karşı Hz. Peygamber’i teselli etmeyi amaçladığı görülür.
Dipnotlar:
[1] Âl-i İmrân 3/20; er-Ra’d 13/40; en-Nahl 16/82.
[2] eş-Şûrâ 42/48.
[3] “Mâ ale’r-resûli ille’l-belâğ” (el-Mâide 5/99; en-Nûr 24/54; el-Ankebût 29/18); “Fe innemâ/ennemâ alâ resûline’l-belâğu’l-mübîn” (el-Mâide 5/92; et-Teğabun 64/12); “Fe hel ale’r-resûli ille’l-belâğu’l-mübîn” (en-Nahl 16/35).
[4] Yâsîn 36/17.
[5] Bu yönde iddialar için bk. Muhammed Eslem Ceyrâcpûrî, Ta‘lîmât-ı Kur’ân Müte‘allika Usûl-i Dîn u Akâid, Delhi 1934, s. 155; Zeki Bayraktar, Kur’ân ve Sünnet Ama Hangi Sünnet, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul 2013, s. 17, krş. s. 21, 45.
[6] Âl-i İmrân 3/20; en-Nahl 16/82; en-Nûr 24/54. Benzeri ayetler için bk. el-Mâide 5/92; et-Teğabun 64/12.
[7] el-Ankebût 29/18.
[8] eş-Şûrâ 42/48.
[9] Âl-i İmrân 3/20.
[10] “Sana düşen, yalnızca tebliğdir” ifadesinin yer aldığı er-Ra‘d 13/40-41; en-Nahl 16/82-83; el-Ankebût 29/18; eş-Şûrâ 42/48: et-teğabun 64/12 ayetlerinin bağlamları da muhatapların inanmayanlar olduğunu göstermektedir. el-Mâide suresi 92. ayetinde “Elçimize düşen sadece tebliğdir” olduğu ifadesi ilk bakışta Müslümanlarla ilgili olduğu izlenimini uyandırır. Ancak 90. ayetle birlikte okunduğunda bu ayetin de İslam’dan yüz çevirenler olduğu anlaşılır. Benzeri durum en-Nûr sûresi 54. ayet için de söz konusudur. Nitekim ilgili ayet aynı surenin önceki ayetleriyle birlikte okunduğunda muhatapların münafıklar olduğu anlaşılır.
[11] el-Hicr 15/97.
[12] Yâsîn 36/76.
[13] Müşriklerin alay etmeleri ve onun hakkında ileri geri konuşmaları sebebiyle Hz. Peygamber’in üzüldüğüne dair ayrıca bk. el-En’âm 6/33-34 ve Hûd 11/12.
[14] el-En’âm 6/34.
[15] el-Kehf 18/6.
[16] eş-Şuarâ 26/3.
[17] el-En’âm 6/34.
[18] Benzeri ayetler için bk. en-Nahl 16/127; Lokman 31/23; Fâtır 35/8.
[19] Âl-i İmrân 3/164. Hz. Peygamber’in söz konusu görevlerini bildiren diğer ayetler için bk. el-Bakara 2/129, 151; el-Cuma 62/2.
Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.