İşiten, gören ve her şeyden haberdar olan Allah’a inanan her Müslüman bilir ki, yanında hiç kimse olmasa da aslında insan yalnız değildir; her an Rabbinin huzurundadır. Bu “huzurda oluş” şuuru insanda otokontrol sisteminin gelişmesine yardımcı olur. Hayâ duygusu da kaynağını bu hassasiyette bulur ve insanı kötülük yapmaktan alıkoyar.
Utanma duygusu, insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerin başında gelmektedir. Modern dünyada bu duygunun, insanı dezavantajlı duruma sokacağı inancı yaygındır. Halbuki hak edilen şeyi elde etmeye engel olan, hayâ duygusunun varlığı değil, kişinin acizliği, çekingenliği, korkaklık ve beceriksizliğidir. Kişiliklerinde bu tip noksanlıkları taşıyanlar bunun vebalini utanma duygusuna bağlayarak bir çeşit savunmaya geçmektedirler. Oysa sahabe hanımlarının, bir hanımın sorabileceği en mahrem soruları Hz. Peygamber (sav)’e iletip, utanma duygusunu dinlerini öğrenmeye engel kılmadıkları için övgüye mazhar olduklarını unutmamak gerekir.
Çocuğun aklî olgunluk emarelerinden birinin, hayâ duygusunun belirmesi olduğunu söyleyen İmam-ı Gazzalî’ye göre bu dönem eğitime başlamak için de en uygun dönemdir. İslamî düşüncede akıl, hem zihnî hem ahlakî aydınlanma aracı olduğu için çocuğun zihnine yerleştirilebilecek sahih bir Allah inancı, davranışlarını da eğiterek güçlü bir vicdanî eğitime de zemin hazırlamış olacaktır. Bundan sonra ortaya çıkacak toplum yapısındaki farklı karakter ve kişilik yapıları zenginlik kaynağı olarak kabul edilecektir. Yeter ki üstünlük yarışının ancak hayırları artırmada olabileceği unutulmasın.