“Ramazan-ı Şerif’e girip de bu ay çıkmadan kendini Cenab-ı Hakk’a bağışlatamayan kimsenin burnu yere sürtülsün (perişan olsun)” (Tirmizi, Daavat, 101)
Hz. Peygamber’in Müslümanları uyarmak maksadıyla bazı kimselere isim söylemeden beddua ettiği bilinmektedir. Dinin zulüm ve haksızlık saydığı geçerli sebeplere dayanması şartıyla beddua etmenin caiz ve geçerli olduğunu gösteren ayet ve hadisler vardır. Bu hadis-i şerifte de ne yapılırsa “burnu yere sürtülsün” ya da bizdeki ifadesiyle “perişan olsun” bedduasının muhatabı olunacağı belirtilmiş. Hem insanlar hem de Allah katında değersiz ve önemsiz olmayı hak eden insan tipi gözler önüne serilmiş. Hadisin tam metni (mealen) şöyle: “Yanında adım anıldığı halde bana salât ü selam getirmeyen kimse perişan olsun. Ramazan-ı Şerif’e girip de bu ay çıkmadan kendini Cenab-ı Hakk’a bağışlatamayan kimse perişan olsun. Anne ve babası yaşlılık günlerini yanında geçirip de (onları hoşnut ederek) cennete giremeyen kimse perişan olsun.”
Dua insanın sığınağı; bir liman. Beddua ise fırtına, tufan, yitiş ve kayboluş. Beddua kimden gelirse gelsin ürpertir işiteni. Bazen haksızca yapıldığına inansa da ya tutarsa diyerek kara düşler gördürür insana. Bir de bu beddua, duası Allah katında reddedilmeyen, asla haksız yere kimseye beddua etmeyen bir sevgili tarafından yapılmışsa etkisi nasıl olur insan yüreğinde?
Allah-u Teala’nın, Rahman isminin tecellisi olarak insandan, gönül ve vicdanına lütfettiği merhamet ve şefkatin doruğa çıkmasını beklediği günlerdeyiz. Bir büyük yanılsama içinde kendisine emanet edilenin gerçek sahibi olduğuna inanan insanın zavallılığı, içinde taşıdığı merhamet hissi ve göstereceği alicenaplık kadar merhamet ve bağışlanmaya layık olacağını unutmasından kaynaklanmakta. Oysa affedilme, bağışlanma ve hoş görülme isteği ekmek kadar su kadar hayati bir ihtiyaç. Tabii ki hatalar insan için var, insan hatalarıyla insan. Hiç günah işlemeseydi toptan helak edilip günah işleyen ancak sonra tevbe eden, bu sebeple de bağışlanan yeni bir insan topluluğunun yaratılacağı bildirilen (Müslim, Tevbe, 9) bir mükerrem varlık. İnsanlığın yaratılmasıyla varlık gayesini, mahviyetinin sebebi gördüğü âdemoğlunun yoluna çıkarak, önünden arkasından sağından solundan yaklaşarak (Araf, 17) şükürden uzaklaştırıp yoldan çıkarmaya kilitlemiş şeytanın biricik hedefi. Nefsinden uzaklaşıp rabbine yakınlaştıkça kemale yaklaşacağı beyan edilmesine rağmen zaman zaman yakınlık yolunda ayağının kaymasıyla maruf. Ayağı kayan ama kalkıp toparlanma istidadına sahip olan insanı Rabbinin merhameti öylesine kuşatmıştır ki her zaman diliminde ayarlarını yeniden düzenleyebileceği fırsat anları sunmuştur. Günlerden Cuma, aylardan Ramazan gibi.
Giderek dünyevileşen zihin ve gönül dünyamız kadar bireysel hayatlarımızda da eksik bıraktıklarımızın telafisi için önümüze bu yıl da bir bahar serinliği ve sevinciyle geldi Ramazan. Hak ettiğimize göre değil, geniş bir lütufla karşılanmasını umduğumuz amellerimizi, Hz. Peygamber için Hz. Aişe’nin “Ramazan ayının son on günü gelince geceleri ibadetle ihya eder, ailesini uyandırır, kulluğa soyunup paçaları sıvardı.” ifadesinde vücut bulan seviyeye taşıma gayretine sahip olmak gerek. Mağfiretin sonsuz huzur kucağına ancak bağışlanacak bir kusuru olmadığına inananlar uzak kalabilir zira. Kibirlice, bilgisizce ve fütursuzca… Oysa o kadar kolaydır ki bu ayda kendini bağışlatabilmek. Cehennem kapıları kapanmış, cennet kapıları açılmıştır mümine. En büyük düşman bağlanmıştır. Tek yapılacak şey, Rabbin bu lütuflarına vefa ve saygıyla karşılık verebilmektir.
Kulun yaratanı ile olan ilişkisini gözden geçirip gaflet/unutkanlık halinden zikir/hatırda tutma haline geçiş sürecini kolaylaştıran bu mevsimi gündelik hayatın telaşından koruyamamak, layık olduğu düzeye taşıyamamak gerçek bir nankörlükten kaynaklanmaz mı? Verilen onca müjdeli habere rağmen kulağını ve kalbini tüm hayırlara kapamak ukalalıktan kaynaklanmıyorsa eğer büyük bir gaflet değil de nedir? Bu açıdan değerlendirmeli Hz. Peygamber’in bedduasını. Allah’a sığınılacak asıl musibetin O’nun sunduğu fırsatları değerlendirmemek olduğunu unutmamalı. Hayatta kaçırılan fırsatlara yazıklanırken sadece sezon sonu indirimleri, kelepire düşen yatırımları değil, sağlık ve güç yerinde iken yapılmayan hayır ve hasenatı da düşünmeli. Yazık bağışlanma fırsatını değerlendiremeyenlere.
Ramazan rahmet ayı, Ramazan mağfiret ayı, Ramazan kurtuluş ayı. Rahmetin güvenli kanatları altına sığınabilmek, mağfiretle karanlık yüklerden kurtulup arınabilmek ve nihayet ebedi buhran ve bunalımlardan tamamen kurtulabilmek için Allah’ın müminlere ikramı. İnsanı tutsak eden nefsani arzulara karşı özgürlük savaşının verildiği kutsal ay. Gerçek insan, has kul olmaya yelken açılan mevsim. Ne mutlu sunulan fırsatları ganimet bilip ruhunu, benliğini dünya ve ahiret cehenneminden azat edebilenlere.