Osmanlı kütüphanelerinin, günümüzde dahi henüz keşfedilmemiş kültür hazineleriyle dolu olduğu, araştırmacılar ve uzmanlar tarafından sık sık dile getirilen bir durum. Eski harfli metinlerin tamamının Latin harflerine aktarılmasının mümkün olmaması, pek çok eserin kütüphane raflarında unutulmasına zemin hazırlamıştır. Bu açıdan bazı araştırmacılarımızın kişisel çabaları ve dikkatleri, pek çok kıymetli eserin gün yüzüne çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Aslı, Medine-i Münevvere'deki Beşir Ağa Medresesi Kütüphanesi'nde bulunan ve Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu tarafından yeni harflere aktarılan Ahvâl-i Medine-i Münevvere de 18. yüzyıl sonunda Medine'deki ve özellikle Ravza-i Mutahhara çevresindeki sosyal yaşantıya dair önemli bilgiler içeren, unutulmuş bir eser görünümündedir. Eser, Halvetilik tarikatinin önemli isimlerinden olan ve Sünbül Sinan Dergâhı'nın zakirbaşılarından Şikarizade Ahmed Efendi tarafından 18. yüzyılın sonlarında kaleme alınmıştır.
Ahvâl-i Medine-i Münevvere, Hz. Peygamber'in ebedi ikametgahının çevresinde oluşturulan kültürel ve sosyal yapı hakkında ve bu yapının arka planındaki derin "Peygamber sevgisi"ne dair önemli bilgiler barındırmaktadır. Bunun yanı sıra özellikle Medine'nin Osmanlı hakimiyeti altında bulunduğu dönemlerde gelişen çeşitli unsurlar da bu eser üzerinden gözlemlenebilmektedir.
Eserde, öncelikle Harem-i Şerif'in fiziki durumu anlatılmakta ve bu noktada Harem-i Şerif'in mimari özelliklerinden kandil sayısına, bölmelerinden duvar yazılarına kadar çeşitli özellikleri, ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmektedir. Bu biçimdeki ayrıntılı bir tasvirin, eserin yazıldığı dönemdeki ulaşım ve iletişim şartları göz önüne alındığında, kutsal beldeleri ziyaret edememiş okurlar için ne derece önemli olduğu görülecektir.
Eserin ilerleyen bölümlerinde ise Harem-i Şerif'in kandillerin yakılması, süpürülmesi gibi çeşitli hizmetlerinin nasıl ve kimler tarafından görüldüğü hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bu noktada Harem-i Şerif hizmetinin, en ince ayrıntılarına kadar çeşitli kurallara bağlanmış olduğu ve her iş için çeşitli kişilerin vazifeli bulunduğu görülmektedir. Temizlik, aydınlatma, bakım gibi bu tip işlemlerin, çok derin bir hürmet ve sevgi içerisinde yürütüldüğü ise dikkati çeken bir başka noktadır. Mesela Hz. Peygamber'in kabrinin bulunduğu Hücre-i Şerif'in temizlik işlemleri hakkında kaleme alınan şu satırlar dikkat çekmektedir:
"Evvela Hücre-i Şerif'in ağalar tarafında olan Bâb-ı Şâmî ta'bir olunan kapıyı küşâd edip[açıp], ağalar üç bölük olup gasl iderler.[yıkarlar.] Bir bölüğü sikkîn resminde[bıçak biçiminde] demirlerle kazıyarak ve bir bölüğü hurma dalından süpürge ile ve su ile gasl ederek ve bir bölüğü kebîr[büyük] süngerler ile silerek saf saf biri biri ardınca âdâb ile gasli tamam iderler. Hâsıl olan mâ-i gasli[Temizlikten artan suyu] hâric-i Hücre-i Şerif'te[Hücre-i Şerif dışında] mevcud olan ehl-i muhabbet, şeker şerbeti gibi nûş[içip] ve yüzüne gözüne sürdükten sonra, hâdim-i Hücre-i Şerif ağaları[Hücre-i Şerif'in hizmetçileri olan ağalar] bazı ehl-i muhabbete ve a'yan ve eşrâf-ı beldeye[bölgenin ileri gelenlerine] hediye götürüp azim[büyük] bahşişler ve külli[çok] menfaatler hâsıl olur. Minvâl-ı meşruh üzere[Anlatıldığı gibi] gasl olunurken cümlesi bir ağızdan bülend-âvâz ile[yüksek sesle] "Lâ ilâhe illallah" deyu zikre başlarlar. Ve taşrada olan züvvâr[dışarıdaki ziyaretçiler] bir ağızdan salât ü selâma başlarlar. Harem-i Şerif'in içi bir hal kesb eder ki, cümle huzzâr-ı meclisin[hazır bulunanların hepsinin] vücudlarında rahşe[titreme] gelip, gözlerinden yağmur gibi yaş başlar akmağa. Bir mehâbet ve bir dehşet ve bir safây-ı ruhanîdir ki takriri[anlatılması] mümkün değildir. Ru'yete muhtaçtır.[Görülmesi gerekir.] Hemen Allahu Azimu'ş-şân cümleyi o zevkle zevk-yâb eyleye. Amîn."
Eserin ilerleyen kısımlarında ise Harem-i Şerif'teki ibadet görüntülerine dair gözlemler yer almaktadır. Özellikle kandil geceleri, Ramazan ayı ve bayramlar gibi özel günlerin Harem-i Şerif'te nasıl geçirildiğine, bu günlerde yapılan ibadetlere ve dualara insanların ne şekilde iştirak ettiğine dair bilgiler sıralanmaktadır. Burada dikkat çeken nokta, Harem-i Şerif'te bu özel günlerin hepsinin, kendilerine özgü kılınmış birtakım kültürel unsurlarla birlikte geçirilmesidir. Mesela Mevlid Kandili gecesinde Harem-i Şerif'te "Arapça mevlid" okunurken, Berat Kandili gecesinde bütün Medineli çocukların, ellerinde fenerlerle ev ev dolaşıp Medinelilerin kandilini kutladıkları ve karşılığında mum, hurma gibi hediyeler aldıkları belirtilmektedir. Bu noktada Medine'deki Ramazan karşılamalarında da çocukların ön planda olduğu, hatta bu işin bir "çocuk bayramı" gibi algılandığı, şu satırlardan görülebilmektedir:
"...[Recep ayının] yirmi dokuzunda, cümle sıbyân, hâric-i sûrdan alay edip,[şehir dışında toplanıp] içinden biri, Şeyhu'l-Harem ve biri Kâdı-i belde ve biri Emir-i Hac olup mükemmel alay ile Ramazan-ı şerifi içeri getirirler. Bu dahi Ramazan-ı şerifi ta'zimdir. Kâide-i belde ve âdet-i sıbyândır.[Yöreye özgü bir kural ve çocuklara özgü bir âdettir.] Bir güzel şey, Allah cümleye rüyet nasip eyleye."
Eserde ayrıca Hz. Peygamber'e hürmet noktasında çok küçük dikkatsizliklerin bile hoş karşılanmadığını bildiren birkaç tane hikâye nakledilmektedir. Bunun yanı sıra doğum, ölüm, cuma namazı gibi gündelik yaşam içerisinde önemli yeri olan çeşitli hadiselerde Medine'de neler yapıldığına dair de bilgiler bulunmaktadır. Yine o dönem Medinesi'ndeki idari yapı, coğrafi koşullar, iklim ve gündelik yaşantı gibi çeşitli konular hakkında da bilgiler verilmektedir.
Şikarizade Ahmed Efendi tarafından kaleme alınan ve çok kıymetli bilgiler içeren eserin, günümüz okuyucuları tarafından anlaşılmasının önündeki en büyük engel ise hiç şüphesiz ki eserin, Osmanlı Türkçesi'yle yazılmış olmasıdır. Bu kıymetli eserin ihtiva ettiği önemli bilgileri, araştırmacıların ve okurların dikkatine sunabilmek için eserin, Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu tarafından yapılan transkripsiyonun, çeşitli açıklayıcı cümlelerle geliştirilip şerh edilmesi gerekli görünmektedir.