Bu minval üzere insanlar arasındaki ayırıcı vasfın ise bir tavır belirleme olarak iman ve bir beklentiye sahip olmak açısından dua olduğu söylenebilir. Dua, Allah'a iman etmiş bir insanın, yaşamsal bir gereklilik olan beklentilerinin karşılanması için de istikametini Allah'a yöneltmesi olarak düşünülebilir. "Duanız olmasaydı Rabbim katında ne ehemmiyetiniz olurdu (Furkan; 24/77)" şeklindeki ayet mealini de yönelinen istikamet olan Allah'ın duaya verdiği değeri ve onu kulları için nasıl bir gereklilik olarak tespit ettiğini gösteren en önemli işaret olarak değerlendirebiliriz.
Yaratılmışların en şereflisi olan insan, bu özelliğiyle diğer varlıklar arasında hususi bir konuma sahip olmanın yanında hususi sorumluluklara da sahiptir. Bu sorumluluklar, en genel ifadelerle hayat, çevre ve olaylar karşısında duyarlı olmak, bu duyarlılığın neticesinde bir tavrı benimsemek ve bu tavır istikametinde de birtakım beklentilere sahip olmak şeklinde sıralanabilir. Yaşam içerisindeki bu tavır/konum belirleme ve hayata dair (hayatın yalnızca doğum-ölüm arasındaki kısa kesitine değil, ezel-ebed sınırsızlığı arasındaki bütün bölümlerine dair) beklentilere sahip olma hakkının ve şuurunun yalnızca insana verilmiş olması, insanla diğer varlıklar arasındaki en belirgin fark olsa gerektir.
Duanın bir başka önemli yanı ise kul ile Allah arasında aracısız ve doğrudan bir irtibat zemini sağlamasıdır. Buradan hareketle duayı, kulun sıkıntılarını ve isteklerini Yaratıcısı'yla paylaşmasına imkan veren bir eylem olarak düşünebiliriz. Bu durumun kula, sıkıntılarını ve isteklerini söze dökerek onları tespit etmenin yolunu açmasının ve ne istediğini bilme şuurunu kazandırmasının yanı sıra kul ile Allah arasında hasbıhal etmek derecesinde bir yakınlık sağladığının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Şüphesiz ki Allah'ın en yakını olan Hz. Peygamber'in dua etme biçimi ve duaları, Allah'la kurulacak bu irtibatta yol göstericilik vasfını yüklenen en önemli örneklerdir. İmam Nesâî'nin, Hz. Peygamber'in dualarını topladığı Amelü'l-yevm ve'l-leyle isimli eseri de bu alanda yazılmış müstesna kitaplardan biri olarak görülmektedir. İmam Nesâî'nin müstakil bir eser olarak kaleme aldığı düşünülen bu kitabının Naim Erdoğan tarafından yapılan Türkçe'ye çevirisi Efendimiz'in Dilinden Dualar ve Zikirler başlığıyla yayınlanmıştır.
Hz. Peygamber'in Yaşam Biçiminin Bir Parçası Olarak Dua
İmam Nesâî'nin eseri incelendiğinde görülecek olan en önemli husus Hz. Peygamber'in, hayatının her anını duayla doldurmak suretiyle hayatının her anına ehemmiyet kazandırmaya çalışmasıdır. Bir peygamber olmasının ötesinde Allah'ın Sevgilisi olma vasfına da sahip olan Hz. Peygamber, Nesâî'nin kitabından da tespit edilebileceği gibi adeta hayatının her anında Allah'la olan irtibatını sağlam tutmaya çalışmış ve bunu da duaları ve zikirleri günlük yaşantısındaki her işine ulaştırana kadar sürdürmüştür. En basit işler, durumlar ve olaylar karşısında bile Allah'a şükretme ve O'nu zikretme görevini yerine getiren Hz. Peygamber, aynı zamanda bu tavrıyla her zemin ve şartta nasıl dua edileceğine dair bir rehberlik görevini de yerine getirmiştir.
İmam Nesâî'nin bu eseri Hz. Peygamber'in dualarını ve zikirlerini kapsamanın yanında yaşantısıyla ilgili çeşitli hususiyetlere dair de bilgiler sunmaktadır. Sabah uyanmasından akşam yatmasına kadarki günlük bütün işlerinde hatta rüyalarında nasıl dua ettiğine dair bilgilerin toplandığı kitap, Hz. Peygamber'in hayatının her anında, yaşadığı her olay karşısında nasıl bir tavır takındığını da gözler önüne sermektedir. Kitabın bu açıdan, Hz. Peygamber'in günlük yaşantısını da içine alan ve O'nu daha yakından tanımaya da imkan veren bir muhtevaya sahip olduğu görülmektedir.
Efendimiz'in Dilinden Dualar ve Zikirler'de çeviri ve yayına hazırlama aşamasında da İmam Nesâî'nin eserinin büyüklüğüne yakışır derecede titiz ve başarılı bir çalışma yapıldığının altını çizmek gerekmektedir. Kitabı tercüme eden Naim Erdoğan ve yayına hazırlayan Yusuf Özbek, kitaptaki dua ve zikirleri önce Arap harfleriyle orijinal olarak verme yolunu seçmişlerdir. Daha sonra Arap harflerini bilmeyen okurlar için bu metinlerin Arapçası'nı Latin harfleriyle veren Erdoğan ve Özbek, son olarak da bu dua ve zikirlerin Türkçe tercümesini parantez içinde ve italik yazarak esere dahil etmişlerdir. Bu açıdan kitap, duaları ve zikirleri Arapça okumak ve öğrenmek isteyen ama Arap harflerini bilmeyen okurların yanı sıra dua ve zikirlerin anlamlarını öğrenmek isteyen okurlara da hitap edebilmiştir. Öte yandan bu metodun kullanılması kitaba, bu metinlerin orijinal halini ve tercümelerini bir arada gösterme imkanını da vermiştir. Ayrıca kitabın sonuna eklenen dipnotlar bölümünde, bahsi geçen hadislerin niteliğiyle ilgili değerlendirmeler ve bu hadislerin başka hangi hadis kaynaklarında bulunduğuna dair bilgiler de bulunmaktadır. Bu hususiyetler bizi, kitabın titiz bir çeviri ve yayına hazırlama sürecinin ardından neşredildiği tespitini yapmaya götürmektedir.İmam Nesâî'nin bu önemli yapıtının arka planını ise Hz. Peygamber'in hadisleri oluşturmaktadır. Zaten önemli bir hadis âlimi olan ve Sünen adlı eseri Kütüb-ı Sitte tabiriyle bilinen en güvenilir altı hadis kaynağının içerisinde yer alan Nesâî, bu eserinde de geniş ve sahih bir hadis bilgisini aksettirmiştir. Kitabın genel hatlarını oluşturan duaların hadis menşeli olmasının yanı sıra zikirler ve salât ü selamlar gibi çeşitli ifadeleri ve bunları tekrarlamanın faziletlerini bildiren veya çeşitli olaylar veya durumlar karşısında söylenmesi gereken sözleri gösteren hadisler de kitapta geniş bir yer teşkil etmektedir. Bu açıdan eser, yalnızca Efendimiz'in dualarını kapsayan bir kitap olmasının ötesinde geniş çaplı bir hadis derlemesi olma özelliğini de taşımaktadır.
Son olarak Efendimiz'in Dilinden Dualar ve Zikirler'in, Allah'ın en yakını olan Hz. Peygamber'in Allah'la nasıl bir düzlemde ve hangi lisan ve üslupla irtibat kurduğunu örnekleyen ve hayatının her anını dua ve zikirle nasıl taçlandırdığının müşahade edilebileceği çok önemli bir kaynak kitap olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
"ALLAHIM İSTERSEN BANA RAHMET ET"
DEMENİN YASAKLANMASI
582- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kişi sakın: Allahım dilersen beni bağışla, Allahım dilersen beni esirge demesin. Kendi isteğini O'na azim ve kesinlik içinde sunsun!"
********
BİR KAVİMDEN KORKTUĞU ZAMAN NE DERDİ?
601- Ebû Bürde bin Abdullah bin Kays, babası radiyallahu anh'dan:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir kavimden korktuğu zaman şöyle dua ederdi:
Allahümme innâ nec'aluke fî nuhûrihim ve neûzü bike min şurûrihim (=Allahım! Seni onların helakına ve boyunlarının uçurulmasına vekil kılarız. Onların şerrinden de sana sığınırız.)
603- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:
Dedi ki:
"İbrahim aleyhisselam'ın ateşe atıldığında son sözü şu oldu:
Hasbiyallahu ve ni'me'l-vekîl (=Allah bana yeter! Ne güzel vekildir O!) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem de aynısını söyledi. İnsanlar onlara: ‘Düşmanımız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar; onlardan korkun!' dediler. Bu, onların imanını artırdı da:
Hasbinallahu ve ni'me'l-vekîl (=Allah bize yeter! O ne güzel vekildir) dediler." (Âl-i İmrân 173)
Kitabın Künyesi:
Adı: Amelü'l-yevm ve'l-leyle (Efendimiz'in Dilinden Dualar ve Zikirler)
Yazar: İmam Nesâî
Çeviren: Nâim Erdoğan
Yayına Hazırlayan: Yusuf Özbek
Yayınevi: İz Yayıncılık
Yayın Yılı: 2005
Sayfa: 384