Kaf: Durup Düşünme Durağı

Kaf! Tek hecelik bir vuruş! Akışı durduran keskin bir uyarı! Sessizliği yırtan tok bir sayha! Alışık olmadığım bir hitap. Bir harflik sesleniş. Bir hecelik dokunuş. İçine anlam koyamadığım ama varlığını anlamlı bulduğum keskin bıçak darbesi. Duraksadım burada. Durmamı ima ediyor olmalı Kâf. Tam burada. Gürültüleri susturup, telaşları uzaklaştırıp bir bıçak sırtında kalmalıyım. Bir kavşak b...

Mürselat: Yalancılar Gönderileri Yalanlaya Yalanlaya Bitiremedi ki

Üst üste. Yan yana. Bir daha. Bir daha. Yeni baştan. Yine yeniden. Hep yeni. Hep taze. Israrla. Hiç bıkmadan. Usanmadan. İnkâr edenlerin inkârlarını ciddiye almadan. Yalanlamalara aldırış etmeden. Yok saymaları, küçümsemeleri, üstünü kapatmaları, azımsamaları utandıra utandıra. Gönderiler gelmekte iç içe. Sözler inmekte tane tane. Yağmur taneleri gibi diri. Diriltici. Vurduğu her y...

Hümeze: Avucumda Köz Biriktiriyorum

Uzayıp gidiyor. Sonu gelmiyor alevli sütunların. Geçemiyorum karşıya. Firar ettiğim her kapı yeni bir zindana açılıyor. Bir yanda yeni şeyleri ele geçirme telaşı. Bir yanda eldekileri yitirme kaygısı. Hafiflemiyor hırsım. Yüreğimden ateş eksilmiyor. Zindandayım. Serinlik ümidim kalmadı. Uzayıp giden parmaklıklar arasında [kendi zindanıma mahkûmum]. Bu ateş! Bu ateş! Hiç terk etmiyor beni....

Dağ Sancısı

Gel yürüyelim. Yüzyıllar önce gerçekleşen, kaderimizi yeni baştan yazan bir yürüyüşün gölgesine sokalım başımızı. Hira'ya doğru yürüyen Muhammed-i Emin'e eşlik edelim. Yokuşta. Gözleri ufukta. Nereye gittiğini biliyorsun. Peki ya niye gidiyordu? Her gidişin bir sebebi olmalı değil mi? Derdi neydi ki? Rahatını kaçıran, huzurunu bozan, uykularını bölen gizli sancıya bir isim arayalım...

Kıyamet: Kıymetini Bildiğini Bildim

Doğru. Başıboş bırakılacağımı sandım. "Neyim ki ben!" diyordum. "Ne önemim var benim!" hesabındayım. Kıyametimin kopacağını bilinceye kadar kıymetlin olduğunu bilemedim. Görüyorum ki bana emek vermişsin. Bir zamanlar akıtılacak/atılacak bir katışık sıvı iken ben, şimdi insanım. Bu Senin tercihin. Bir zamanlar bir parçacık pıhtı iken ben, şimdi Senin muhatabınım. Bu Senin kara...

Karia: Ağırlık Merkezi

El Karia’! O son! O ses! Sonların sonu bana uzak sanırım. Beni bulma ihtimali hayli küçük apansız gelen o gürültünün. Karia sesinden bir dehşet almıyorum henüz. Karia’. Son dakika haberine benzemiyor. Numaralı. Sıralı. Sadece bir sure adı. Sayısız kıyamet ayetlerinden biri. Sessizce bekliyor sayfada. Uslu duruyor kalem ucunda. Bin kez “Karia” desem, sarsılmıyor bir yanı...

Kureyş: Gölgelerden Geç Güneşe Var

Açken doyurdu[n] ve korkudan emin kıldı[n] bizleri. Ah, ben kimlere dilenci olmuşum! Kendini doyuramayanlara avuç açmışım. Yoz bahçelerden gül dermeye kalkmışım. Çölden yağmur ummuşum.  Sahte doymalara kanmışım. Alevlerin kucağında su aramışım. Sana, sade Sana acıkmaya değermiş meğer. İşte huzuruna geldim ey açlığımı doyuranım. Meğer kimlerden korkmuşum ben! Kendi gölgesine bile hükmedeme...

Tin: Senden Ne Umduysam Buldum Sen de Umduğunu Bende Bul

Halim Sana ayandır. Mahcubiyetim beyandır. Ayıplarım ve kusurlarım, günahlarım ve ah’larım ortada. Neysem o’yum. Tortular içinde kaldım. Kalbimde korkular. Ayakucumda heyelanlar. Yüzümdeki utancı kazıyamıyorum. Kirli hatıraları yakamdan düşüremiyorum. Boynumu sunuyorum vakte; kanıyor ümitlerim. Dağılıyor duruşum. Parçalanıyor tebessümlerim. Bir sessiz “ah!”ın eşiğine yığıy...

Buruc: Sonsuzluk Göğüne Burç Diye Dik Şahitliklerimizi

Meğer ölmemiş Firavun. Dağılmamış Semud kavmi. Müminler için ateşler yakılmakta hâlâ. Nefret okları hiç eksilmedi. Kan açlığı devam ediyor zalimlerin. Kin duvarları örüyorlar durmadan. İnanmış yüzlerdeki her yeni tebessümde kahroluyorlar. Haset içinde kıvranıyorlar. Firavun diri. Semud kavmi iş başında. Örgütlü güçlerle boğmak istiyorlar Söz’ün hatırını. Her bireyine büyüklük...

Şems: Güneşe Gölge Etme Beni

Aman Allah’ım, niye orada öyle duruyor o kuyu? Ve niye hâlâ ağzı açık? Uzağından mı geçsem? Beni de mi yutacak? “Oysa o kendi akıbetinden zerrece endişe etmezdi.” Merhamet Allah’ım, merhamet!  Ne etsem, nereye kaçsam, neye yaslansam ayağımı çekemiyorum kuyunun kenarından. Bu söz, ah bu söz! Senin saptaman. Senin gözlemin. Senin teşhisin. Senin ihbarın. A...

Abese: "Yar Yüzü" Rehberi

“Surat astı ve uzaklaştı…” Gözümüz önüne yüzden dönüş sahnesini koyuyorsun. Yüz sahibinin göremediğini gösteriyorsun.  Kansız bir cinayete tanık ediyorsun gözlerimizi. Görelim, görelim, görelim istiyorsun. Gözüyle değil, gönlüyle görenlerin ışığına açıyorsun gözlerimizi. “Çünkü ona âmâ geldi.” Yüz… İnsan yüzü. Senin tecelligâhın. Işı...

Necm: Göğe Bakma Durağı

Sen ey, Ey gamlı yalnızlıkların yüce nöbetçisi, çekingen fısıltılara nefes bahşeden merhametliler merhametlisi, Sen ey sızılı yaralara, gizli saklı sancılara, yakıcı “ah”lara şefkatle eğilen, Ey mahcup sevdaların, dilsiz hasretlerin nabzını kudret elinde tutan, Sen ey Yarım kalmış çocuk tebessümlerini cennetinde tamamlayan, kanadı yanmış kuşça ümitleri kabul göğünde ağırlayan ker...